Zincirler muhtelif.. Küreselleşme sayesinde, hamburger ve pizza zincirinden, otel ve kumarhane zincirine kadar bir dizi zincirle tanıştık. Ne var ki, finansal omurgalı saadet zinciri, bunların hiç birine benzemiyor. Finansal piyasalar, sadece saadet zinciri oluşturmakta değil, zinciri koparma konusunda da şaşılacak bir beceri sergiliyor. "Bir zincir, en çürük halkası kadar sağlamdır" derler. Bu söz, finansal saadet zincirleri açısından da aynen doğrudur. Piyasalar, "balon" ya da "köpük" oluşturduğunda, bir takım kırılganlıkları beslemeye başlar. Kırılganlık arttıkça, dalgalanma ve bazen de kriz kaçınılmaz olur. Dalgalanma ya da kriz, fırsatları da beraberinde getirebilir, böylece saadet zincirini yeniden yapılandırmak mümkün olur. Haber, haberi... Son dalgalanmadan sonra kafamızı tırmalayan sorular özetle şöyle: * Olup biten, sağlıklı bir düzeltme hareketi mi? Finansal piyasalara egemen olan ana trend değişir mi? * Trend değişirse, Türkiye'ye yönelik sermaye girişinin vadesi kısalır mı? Sermaye girişinin maliyeti ve dolayısıyla faizler yükselir mi? * Başta resesyon ihtimali olmak üzere, ABD kaynaklı riskler nasıl bir eğilim sergiler? Riskli konut kredileri küresel balonu patlatır mı? * Petrol fiyatlarında yeni artışlar yaşanır mı? * Japon Yeni'ne dayalı saadet zinciri kopar mı? Kopmasa da, Yen, değer kazanma eğilimine girdiği zaman dalgalanma nasıl bir seyir izler? * Çin ekonomisinde ve borsasındaki muhtemel gelişmeler, yeni bir küresel mayına dönüşür mü? *** Bitti mi? Bitmedi! İsterseniz, garnitür olarak, iç politika ve seçimlere ilişkin "Taş düşebilir, ayı çıkabilir!" eksenli kâbus senaryolarını da dahil edebilirsiniz. Yukarıdaki sorulara, bir dizi alternatif senaryo ile cevap oluşturulabilir. Biz, yeni çalkantıların olabileceğini, ama bunların bir trend oluşturmayacağını düşünüyoruz. Şokları mükemmelen emebilecek amortisörlerimiz yok, ama sarsıntıyı daha az hissetmeyi mümkün kılacak bazı düzenlemeleri yapabildiğimizi söyleyebiliriz. Hammm yapar! Türkiye ekonomisi, küresel şoklara ve dalgalanmalara giderek daha duyarlı hale geldi. Herhangi bir türbülans göz kırptığında, yazılı ve görsel medyanın "Haber, haberi yer!" diye formüle edilen o "altın kural"ı devreye giriyor. Haber, haberi "hammm..." yapıyor. Manşetler, her zamankinden daha kırılgan bir kimliğe bürünüyor. Finansal piyasalardaki beklentiler de birbirini yemeye devam ediyor. Eksik olmasın, IMF Başkanı Rodrigo de Rato, "Japon Yeni'nden borçlanarak kâr etmek isteyenler yani 'Carry Trade'ciler Türkiye ve Brezilya'ya gidiyor" diyerek, bizi uyarıyor. Daha önce de değindik. Bir ekonomide, herhangi bir zaman diliminde ulaşılması mümkün denge sayısı, beklentilerin "olumlu" ya da "olumsuz" olmasına göre, 'iyi denge' ya da 'kötü denge' biçiminde, yani birden fazla olabiliyor. Bu durum, iktisat teorisinde "çoklu denge" adı verilen bir kavramla özetleniyor. Beklentilerin olumluya dönmesi ve güven ortamının zedelenmemesi, ekonomik istikrar açısından çok önemli. Neden mi? "İyi denge" için makro temellerin sağlam olması, beklentilerin olumlu seyretmesi ve dolayısıyla "kara gözlük"lerin atılması gerekiyor, ama sadece palavra destekli "pembe gözlük" ile de bir yere varabilmek mümkün olmuyor. Vaziyet böyle...