Zoraki evlilik...

A -
A +

Daha önce de yazmıştık. 1980'li yılların başında, Financial Times gazetesinden David Barchard, Türkiye- AB ilişkilerini değerlendirdiği bir makalesine, şöyle bir başlık atmıştı: "Evlenmek için çok erken, boşanmak için çok geç!" İlişkilerde ortaya çıkan tıkanmayı ve çözümsüzlüğü özetleyen bu başlık, vaktiyle çok hoşuma gitmişti. Anlaşılan, Ankara-Brüksel diplomasisi, David Barchard'ı bir hayli bunaltmış. 17 Aralık 2004'te aldığımız müzakere tarihinden önce bir yabancı uzmana, Barchard'ın yaklaşımını aktardığımda, önce uzun bir kahkaha atmış ve arkasından ilave etmişti: "Bu ifade, bir dönemi çok güzel özetliyor, fakat şimdi geçerli değil. Tarafların (AB ve Türkiye) zoraki ve her iki tarafı da mutlu kılmayan bir evlilik yapmaktan başka alternatifi kalmadı. Türkiye'nin boşanma şansı yok, AB'nin de Türkiye'yi boşaması mümkün değil!" Fransa ve Hollanda'nın AB Anayasası'na yönelik "Hayır!"larından sonra bizim "Eurocrat" ile uzun bir görüşme yaptık, özetlemek gerekirse, referandum, onun görüşlerini çok fazla değiştirmemiş. Diyor ki: "Avrupa Anayasası'nı hazırlayan Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing başkanlığındaki Konvansiyon ve Cumhurbaşkanı Chirac ağır bir yara aldı. Almanya'da bir iktidar değişikliği gündemde. AB'nin kurucu babalarının halkları, genişlemeyi bir tehdit olarak algılıyor. Ne var ki, bütün bu olumsuzluklar, Türkiye ile AB arasında ileride gerçekleşecek bir zoraki evliliği, gündemden düşürmüyor. Gümrük Birliği son durak değil, ama 3 Ekim'de başlayacak müzakereler, sizi de, AB'yi de çok yoracak." "Ankara, Brüksel, Washington" üçgeni... "Zoraki evlilik," çok değişkenli bol bilinmeyenli bir denklem sistemini andırıyor. Tam çözmeye başlıyorsunuz, sistem alt üst oluyor, yeni bir denklem takımı ile yüzleşiyorsunuz. Denklemde yer alan kilit değişkenlerden biri de, Washington. Brüksel ile evlenmeye çalışırken, Washington'u unutmamak lazım. Bize göre, "zoraki evliliği," esas itibariyle yeniden tanımlanmaya çalışılan "ABD ile stratejik ortaklık" belirleyecek. 1 Mart tezkeresinin TBMM'de reddi ve Irak savaşının neden olduğu güven bunalımı ve gerginlikler, var olduğu söylenen stratejik ortaklığı bitirdi. Ankara-Washington hattının nabzını tutan bir sivil toplum kuruluşumuzun Başkanı, resmi söylemin aksine, ABD ile Türkiye arasında stratejik bir ortaklık olmadığını vurguluyor ve ekliyor: "ABD, belki 25 yıl Orta Doğu'da olacak. Geçenlerde, Condoleezza Rice, Balkanlar'daki yeni ortağımız Yunanistan'dır, dedi. Kosova örneğini de hatırlarsak, Yunanistan'ın NATO politikaları ile çok da uyumlu olduğu söylenemezdi. Şimdi Balkanlar'da Yunanistan var,Türkiye yok. Aslında Orta Doğu'da da yok. Neredeyiz biz?" Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyaretinin "Stratejik Gündem için Etkili Ortaklık" teması ile belirlenmiş olması boşuna değil. Önümüzdeki mönü, özetle şöyle: * Türkiye'nin AB üyeliğinden önce, AB nereye gidecek? * Türkiye, ABD ile stratejik bir ortaklık kurabilecek mi? * Stratejik ortaklık kapsamında, Türkiye'nin rolü ne olacak? * AB, bu rolü içine sindirebilecek mi? 3 Ekim'de başlayacak müzakerelerin ve üyelik sürecinin alt yapısını, bu sorulara verilecek cevaplar oluşturacak. ??? Ne diyelim? Böyle coğrafyaya, böyle gündem...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.