Epeydir düşünüyordum; gündem gergin, ama bir şey eksik. Nihayet buldum. Diyorum ki, böyle bir gündemle "kuş gribi" iyi gider. Ne dersiniz? Nasıl olsa medyamız ve halkımız kuş gribini çok seviyor. Kuş gribini küçümsemeyin; asparagas erbabına, en azından üç haftalık malzeme çıkar. Fena mı? Maksat şenlik olsun. Kuş gribi tavsayınca, ardından bir de "deli dana" patlatırsınız, olur biter. Yetmezse, çeşni olsun diye deprem dedikodularını köpürtürsünüz. O da yetmezse, "Taş Düşebilir Ayı Çıkabilir Korosu" ile "Cari Açık Kakofoni Orkestrası" konserlerine başlayabilir. Eskiden işler kolaydı. 1960'lı yıllarda, "Edirnekapı'da eşek kesiliyor. Halkımıza neler yediriliyor!" başlıklı konserve haberlerle, vaziyeti idare ediyorduk; halkımız tenevvür ediyordu. **** Kaşıntının anatomisi Sadede gelelim. Derdimiz nedir? Derdimiz belli: Kısa vadeye kilitlenmek! Dolayısıyla, istikrarsızlığı bir hayat tarzına dönüştürmek ve kaos ortamının ürettiği rantları paylaştırmak. İstikrarsızlığı kurumsallaştırmaya çalışan her türlü kaşıntı, bizde fazlasıyla mevcut. -Peki bu kaşıntı, neyin nesidir? Bu bir modeldir ve bu model çökmüştür. Küresel kasırga, modelin çatısını uçurmuştur. Modelin gerisindeki popülist ideoloji de, her türlü makyaja rağmen can çekişmektedir. Hayırlı olsun! Yenisi mi? Yenisi maalesef daha doğmadı. Düşük ihtimali de konuşuluyor, sezaryen olabilirmiş! Egemenler, kürtaj öneriyor. Halkımız, doğmamış çocuğa don biçiyor. Yabancılar seyrediyor. Vaziyet böyle.. *** Eğri oturalım, doğru konuşalım. Başta "kayıt dışı siyaset" olmak üzere, bir dizi yapılanma, "destabilizasyon" yani "istikrarsızlaştırma" peşinde. Bir kısım elit zevat, istikrarsızlıktan nemalanıyorsa, istikrardan bahsedemezsiniz. Yani? Yanisi şu: Korku ile yatmaya, kâbus ile uyanmaya mahkûmsunuz. Bu sütunda defalarca vurguladık: * Bir ülkenin "iktidar seçkinleri" (power elites) yozlaşmadan besleniyorlarsa, beslendikleri düzeni değiştirmiyorlar, daha doğrusu bindikleri dalı kesmiyorlar. * Toplum mühendisleri de dâhil olmak üzere, yerleşik düzen, hastanın iyileşme taleplerini tehdit olarak algılıyor. * Kokuşmuş düzene destek verenler ödüllendirilirken, sorgulayanlar bedel ödüyor, cezalandırılıyor. * Egemen ideolojinin sahiplendiği büyüme ve kalkınma modeli tıkandığında, 'kriz' dediğimiz bir süreç uç veriyor. Diğer taraftan, siyaset ve ekonomiye ilişkin yozlaşmış yapı ile organik bir bütünlük içinde bulunan kamu kesimi, sürekli devredilen bir miras niteliğinde. Geçmişin siyasi iktidarları, bu mirası reddetmemiş; reddedememiş! Özel sektörün bir bölümü de, böyle bir yapılanmanın ve sistemin omurgası olmaya devam etmiş. Bir başka ifade ile, söz konusu 'özel kesim!' bir türlü özelleşememiş. **** Soralım: Çökmeye yüz tutmuş eskinin yerine, sürdürülebilir bir yeni ikame edilemiyorsa ne olur? Eskiye meşruiyet kazandırılmış olur; mümkün olan diğer reform alternatiflerinin de önü kesilir. Egemen olan yozlaşmadan beslenenler, haklı çıkmış gibi olurlar. Zurnanın zırt dediği yer de, tam burası zaten. Politik ve ekonomik reformların yapılabilmesi için 'olmazsa olmaz' temel bir şart var: Siyasi irade. Siyasi iradeyi ikame edebilecek bir başka araç var mı? Henüz bulunamadı. Şairin dediği gibi: Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz...