Birkaç gün önce Ankara’da idim…
İnsanlar bu şehirden bürokrasinin şehri diye bahsederken manevi taraflarını, görülmeyen güzelliklerini genellikle es geçerler. Oysa Ankara, manevi veçhesiyle de önemli bir şehirdir bilene.
Bağlum’a en son iki yıl önce yine beraber gitmiştik.
Can arkadaşım, kardeşim, Dr. Fatma Sönmez, benim Ankara’da olduğumu duyunca Kırıkkale’den koşup geldi ve ilk teklifi “Bağlum’a gidelim mi?” diye sormak oldu. Atladık arabasına yola revan olduk. Oran, Kızılay, Keçiören, Bağlum yolunda uzun bir sohbete koyulduk. Ankara’nın bir ucundan bir diğer ucuna uzunca bir seyahat…
Cümlelerimiz merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Abdürrahim Karakoç ve Abdülhakim Arvasi Hazretleri arasında mekik dokuyor.
Fatma, Merhum Yazıcıoğlu’nun genel başkan yardımcılığını yapmış bir zamanlar.
Bağlum’a varıyoruz.Bağlum’u, nedense her defasında Ankara’daki bir mekân değilmiş gibi hissediyorum. Bu kabristanda mevsim Ankara mevsimi değil sanki. Hâlâ dalında açmış güller ve goncalar görüyorum. Ağaçlar kış mevsimine direniyor gibi. Ama en önemlisi de bu kuş cıvıltıları! Bahar ayındaki o cümbüşün aynısı…
Önce O’nu ziyarete gidiyoruz.
Necip Fazıl Kısakürek’in mürşidim dediği, ilmiyle, hilmiyle, büyük kitlelere istikamet çizmiş o büyük İslam âliminin Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin türbesine gidip dua ediyor, kuş cıvıltıları arasında derin bir sessizliğe ve huzura teslim oluyoruz.
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşumGökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!”
Huzurdan ayrılırken Necip Fazıl Kısakürek’in bu dizeleri yakalıyor beni.
Bu kez yolumuzu birkaç metre ötede medfun, vatan millet sevdalısı merhum şairimiz Abdürrahim Karakoç’un kabrine yöneliyoruz. Türk edebiyatının bu bağrı yanık şairine de dua edip ayrılıyoruz Bağlum’dan.
Seyyid Ahmet Arvasi
31 Aralık tarihinin benim için özel bir anlamı var. Çünkü “Asrın Yesevi’si” dediğimiz yazar, pedagog, sosyolog, mütefekkir Seyyid Ahmet Arvasi’nin Hakk’a yürüdüğü hüzün dolu bir tarihtir 31 Aralık.
Seyyid Ahmet Arvasi Hoca, aramızdan ayrılalı hayli zaman olmuş. Tam 34 yıl olmuş meğer. Gazetemizin önemli yazarlarından biriydi. Aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisinin ideologlarındandı. Rahmetli Başbuğ’un yakın dava arkadaşıydı.
“Türk İslam Ülküsü” kitabı ülkücü hareketin başucu kitabıydı ve hâlâ çocuklarına ülkücülüğü tarif edenlerin tavsiye ettiği ilk eserdir.Arvasi Hoca’yı geliniz Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözleriyle yâd edelim:
“Ne Türk, İslam’ın tezi ne de İslam, Türk’ün antitezidir. Tez ve antitez sentezi oluşturur. İslam ve Türk birbirlerinin antitezleri değil ki sentez oluştursunlar” diyerek Türk İslam Ülküsü ibaresini kitaplarına isim olarak veren ahlak abidesi, fikir öfkesinin örnek numunesi, Türk İslam medeniyetinin, gözyaşı ve ilm-i hâl medeniyetinin müjdecisi idi.
12 Eylül 1980 darbesinde zindanları “Medreseyi Yusufiye” diye adlandırdı.
Büyük mütefekkir Arvasi, bugünkü gençlik ve aydınlarımız tarafından tam ve kâmil manada bilinmemekte, okunmamakta ve hatırlanmamaktadır.
Türk gençliğini ülkücü, milliyetçi ve alperen bir gençlik hâline getirmek için ömrünü adayan Türk İslam ülküsünün yılmaz savunucusu büyük mütefekkir, adam gibi adam, Seyyid Ahmet Arvasi’yi rahmet ve minnetle anıyor, milletimi Arvasi’nin eserlerini okumaya, anlamaya ve de yaşamaya davet ediyorum.
Mekânı cennet olsun.”Arvasi Hoca'yı ölüm yıl dönümünde rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.Ruhu şad, mekânı cennet olsun.