samdan
camii
hayirli-ramazanlar

Şu bizim ‘Ziyalı’lar!

A -
A +
Bizim en büyük sorunumuz galiba yarı aydın sorunudur!
Azerbaycan Türkçesinde “ziyalı” Osmanlı’da aydın, münevver ve son yirmi otuz yıldır da entelektüel dediğimiz insan profilimiz son yıllarda ne yazık ki bütünlemeye kaldı! Karneleri kırıklarla dolu âdeta…
Azerbaycan Türkleri de münevver ve aydın ile aynı anlama gelen bir isim vermiş: ZİYALI! Ziya da tıpkı münevver gibi ışık demek!
Son yıllarda irfanını yitirmiş bir aydın profiliyle karşı karşıyayız!
Sıradan halk, çoğunlukla Anadolu irfanından besleniyor, hâlâ eski hasletlerini büyük oranda sürdürmeye gayret ediyor. Bütün problem kendine aydın diyen, diplomalarıyla caka satıp var olmaya çabalayan kesimde ne yazık ki! Televizyon ekranlarını ikircikli fikirleriyle meşgul eden de onlar, meseleleri dolambaçlı yolları kullanarak içinden çıkılmaz noktalara götürenler de…
Doktora yapmış, profesör unvanını almış, üniversiteye hoca olmuş… Asıl görevi sınıfa gidip birikimlerini öğrencilerine aktarması, onları yetiştirmesi olsa da derse girmiyor, kanal kanal gezip şöhret peşinde koşturuyor. Yetmiyor, yalan ve yanlış bilgilerle bir de toplumu kandırıyor…
Ne hazindir ki dünyadaki ilk 500 üniversite arasında bir tek üniversitemiz bile yok!
Sosyal medyada sabahtan akşama kadar Tweet, resim atıp öğrencisinin hakkına giriyor sonra her kesimden trolle bazen iş birliği yaparak, bazen de kavga ederek günün deyimiyle binlerce takipçi kasıyor! Ve bizim akademisyen ‘Hoca’ değil, 'fenomen' oluyor!
Öteki kendine entelektüel diyor, televizyonlarda programlar sunuyor, yazıyor, çiziyor yıllar yılı. Bir zamanlar Marksist, Leninist çizgide Moskova’ya selam çakmış, Sovyetleri yol eylemiş! Sonra devir değişiyor bu kez gidip sağ medyada kendine yer buluyor! Ve en son bir bakıyorsunuz "Avrusyacı" oluyor!
Ne Avrusyacı olmuş ama! Putin’i yere göğe sığdıramıyor, bazen Moskova’ya bazen Çin’e methiyeler düzüyor… Hiç utanmıyor!
Beriki Balkanlardan ana vatana gelen Evlad-ı Fatihan’ı Suriyeli sığınmacılarla aynı kefeye koyuyor, Suriyelileri göndereceksek şayet o zaman Balkanlardan gelenleri de gönderelim diyor! Öylesine şuursuz, öylesine tarihini bilmez, öylesine ikiyüzlü! Bir de Türk düşmanı zaten… Utanmasa Türk halkına siz de Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiniz, geriden geriye dönün gidin diyecek! Doğrudan diyemiyor ama ima ediyor aslında…
Bir aydın modeli de var ki artık fikir ve kalem namusu denen değerler manzumesini unutmuş sadece kasasını, masasını düşünüyor! Hak, hukuk, adalet, vicdan, merhamet, sağduyu gibi insana en çok yakışan hasletleri hatırlamıyor bile. Dün dündür, bugün bugündür mantığıyla hareket ediyor!
Ancak tecrübe ettik ki bu kabilden aydın tipi rüzgâr gülü gibidir. Rüzgâr ne yandan eserse! Davalarını nerede ne zaman terk edeceklerini hiç kimse kestiremez! Dününü satan, bugününü ve yarınını satmaz mı? Birçoğu "bitpazarı"na çıkmış bile!
Bir de vekillerimiz var tabii! Bazılarını; kurdele kesip, ziyaret programları yapsınlar, gezsinler, tozsunlar, acıkınca meclis lokantasında 15 liraya kuzu çevirme yesinler diye seçmiştik zaten! Ülke meselelerinde uykusu kaçmayan, vatandaşın derdine çare üretmeyen, kendisini seçenleri görmeyen insanları da vekil tayin etmişiz!
Hasılı ışık vermeyen “Ziyalı” profiliyle ciddi problemlerimiz var! 
Sevgili Ağabeyim Yavuz Bülent Bâkiler’in şiir kitapları üzerine tez hazırlarken hiç unutamadığım şiirlerden birisiydi “Anadolu” şiiri:
“Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç!
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş ötesinde toprağım vardı kıraç!”
Bu dörtlük de yazımızın özeti olsun!
Gerçek ziyalılarımıza da selam olsun...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.