Türkiye, NATO’dan çekilsin mi?
Koca koca siyasilerin her kızdıklarında bu söyleme sarılmaları, çekilelim, çıkalım demelerine alışmıştık lakin Uluslararası İlişkiler duayeni olan tanınmış akademisyenlerin de bu söylemleri destekler mahiyette konuşmaları birden kamuoyunun dikkatini NATO’ya çevirdi.
Rus medyası, bu konu üzerinde hayli mesai harcamışa benziyor öyle ki bu konu Türk medyasında bile bu denli yankı bulmuş değil! İzvestiya gazetesindeki bir analize göre Macaristan da Türkiye gibi Finlandiya ve İsveç’e geçit vermeye yanaşmıyor! Macaristan Başbakanı Victor Orban, birtakım gerekçelerle NATO’nun genişlemesine sıcak bakmadığını ifade eden bir de tweet atmıştı. Orban, 2023 senesini işaret etmiş ama net bir tarih vermemişti.
Birçok analist bu son olaylardan sonra Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine geçit vereceğini düşünmese de uluslararası ilişkilerin hatır gönülle, kızgınlıkla yürümediğini, millî menfaatler çerçevesinde her an yeni baştan sorunlara bakılabileceğini ve var olan sorunların çözülebileceğini düşünüyorum. Bu ülkelerdeki terörist faaliyetlerin sona erdirilmesi uzak vadede bütün Avrupa devletleri için elzemdir, zira terör sonunda kendilerini de vuracaktır. Bu ülkelerin anlamadığı mesele budur aslında!
Kuzey Atlantik İttifakının 30 üyesinden sadece ikisi Finlandiya ve İsveç’e kırmızı kart gösteriyor. Kardeş ülke Macaristan ve Türkiye… Rusya’ya yakın durma, Ukrayna’ya silah tedarikinde bulunmayı reddetme gibi nedenlerle Macaristan AB ve NATO ülkeleri tarafından eleştiriliyor.
Peki, Türkiye birçok siyasinin işaret ettiği üzere NATO’dan çekilmeli mi?
Geçmişten günümüze Türk Siyasi Tarihi ve Türk Dış Politikasına baktığımızda Türkiye’nin denge politikasıyla sürekli kazançlı çıktığını, başının ağrımadığını görüyoruz. Popülist ve sert diplomasi yoluna başvurduğunda da çok ciddi kayıplar yaşadığını müşahede ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin en zor zamanlarda bile “Denge Siyaseti” ile birçok sorunun üstesinden geldiği açıktır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla işgal edilen Anadolu o karanlık günlerden akılcı politikalarla yol yürüyebilmiş ve özellikle hem batılı devletlerle hem de Sovyetlerle bu denge siyasetiyle uzlaşma yollarını aramış ve bulmuştur da.
NATO’nun bir “Hristiyan Kulübü” gibi davrandığı açıktır. Türkiye’ye dostane bir yaklaşımı olmamakla birlikte düşmanca diyebileceğimiz birçok fiili olduğu da barizdir. NATO’nun bagajı kirlidir, ikirciklidir. Türkiye’yi kendisi yönlendirip yol ve istikamet çizdiği zamanlar alkışlayan, ülkenin kendi yolunu ve istikametini kendisinin belirlemeye başlamasıyla birlikte dört yandan sıkıştırmaya çalışan, attığı her adımda hasmane tavırlar gösteren, dost mudur düşman mıdır anlaşılamayan bir NATO var. Bugün Türk kamuoyunun büyük çoğunluğu haklı olarak yukarıda zikrettiğimiz saiklerden dolayı NATO karşıtıdır.
INION RAS'ın Sovyet Sonrası Orta Asya Bölümü Başkanı Türkolog Dr. Vladimir Avatkov, İzvestiya gazetesinde şunları söylüyor:
“Türkiye, ulusal güvenliğini tehdit eden terörle mücadele politikasıyla çelişen NATO'nun neden İsveç ve Finlandiya'ya ihtiyaç duyduğunu sorgulamaktadır. Türkiye, gelişen dünya düzeni içindeki yerini yeniden kurguluyor. Türkiye, bir merkez güç olarak yerini sağlamlaştırmak için uluslararası siyasi süreçlerin merkez üssünde yer almaya çalışıyor. Ve ülke yeterli kaynağa sahip olmasa da kendinden emin bir şekilde bölge ve dünya liderliğini iddia ediyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin ve hatta Avrupalıların onayına da kesinlikle ihtiyacı yok.” Hem de kesinlikle yok! Öyle değil mi?