Her gün bir yaprağını kopara kopara 2006 takvimini eritip bitirdik. Bugün yenisinden koparmaya başladık. Aslında biz mi takvimi bitiriyoruz, yoksa ömrümüz mü bitiyor? Durup bir düşünmek gerek. On iki yıl önce 95 yaşında rahmet-i Rahmân'a kavuşmuş olan kayınpederimden kalan bir yadigâr dörtlük var. Orada takvim insana ne söylüyor bakın: "Ey veçhimi günden güne tağyir eden insan, Heyhât ki sen ömrünü tenkis ediyorsun. Gafletten uyan, eyleme evkâtını zâyî, Bir kere düşün, sen de berâber gidiyorsun"... Gelelim ülkemize, 2006'dan neler kaldı? Nasıl hatırlanacak? Geçen yıl hepimizin hafızasında sayısız izler, ne farklı hatıralar bıraktı. Hepsini saymaya takat yetmez. Gazetelerimizde, dergilerimizde sayfalar dolusu rakamlar var. Ekranlarda küme küme insanlar yorumlar yapıyorlar. Maşallah zihinler dopdolu. Ama hafızâ-i beşer yine nisyân ile malûl... Bendeniz de bir yıldır yazdıklarıma/yazamadıklarıma baktım. Neler dikkatimi çekmiş diye süzdüm. 2006 birçok bakımdan ilkler yılı olmuş: Birincisi seçimsiz ve aynı bakanlarla beşinci yılına giren ilk hükümetimiz olmuş. Dış kaynaklı Mayıs-Haziran dalgalanmasına rağmen ekonomide hedefler büyük nispette tutmuş, borsa/döviz/faiz ilişkileri rayına oturmuş. Dış ticaret hacmimiz 220 milyar doları aşmış. Bir ülkenin dünyadaki yerini ve önemini gösteren en önemli rakamdır bu. 25 yıl önce "kendine yeterli yedi ülkeden biri" olarak övündüğümüz günlerde 10-12 milyarlarda dolaşıyorduk. Türkiye'nin dünyada esamisi okunmuyordu... Diğer önemli olay Sosyal Güvenlik Yasası. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur'da sigorta hak ve yükümlülüklerinde norm ve standart birliği sağlayarak, elli yıllık ayıp ortadan kaldırılıyordu. Bunun için gösterişten ırak, müthiş bir azimle çalışıp, kendi üretimiyle ayakta duracak bir sistem kurmuşlardı. Sâde bunu yapsa bir iktidara yetecek çapta bir icraattı. Bugün yürürlüğe girecekti. Sezer'e, Baykal'a, Anayasa mahkemesine takıldı... Ama bir gün elbet gelecek. 2006 yılından üç isim öne çıkıyor: Birincisi 30 Ağustos'ta Emekli olan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa. İnsan haklarına saygısıyla, demokrasiye inanmasıyla, Türk halkının değerlerini özümsemesiyle üniformasından başka şeylerle hatırlarda kaldı. Beynini yormuş biriydi, çağı okurken güven veriyordu. Onu unutmadık, unutmayız... İkinci isim Orhan Pamuk. Ülkemize ilk Nobel Ödülünü getirmesiyle, Türkçe'nin de edebiyatta yeri olduğunu tüm dünyaya göstermesiyle övgüyü hak ediyor. Üçüncü isim bazılarına zor gelebilir. "Evet, ama..." diyebilirler. O isim "Şemdinli olaylarını araştıran savcı" olarak hafızalarda kalmış olan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya... Başına gelmedik kalmayan, karanlıklara savrulup atılan adam.. Bilen var mı şimdi nerededir? Ne iş yapar, ne yer ne içer? Minare yapmaya niyetlenmişti, yukardan seslenmek için. Hocanın fıkrasındaki gibi, ters çevirdiler minaresini, kuyu yaptılar, Dibine attılar... ..... Bütün okuyucularımın Kurban Bayramını kutlar, 2007'nin milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerim.