AB Türkiye İlerleme raporunu açıkladığı günden bu yana sular durulmuş değil. Tedirgin bekleyiş sürüyor. Tartışmalar iki cephede yoğunlaşmış durumda. Birincisi Kıbrıs meselesi. İkincisi kendi vatandaşlarımızdan temel hakları sakınmamız. İlkine biraz yakından bakalım. Kıbrıs Rum kesimine liman ve hava alanlarımızın açılması konusunda gerilim tırmanıyor. Sanki 450 milyonluk Avrupa 700 bin nüfuslu Güney Kıbrıs merkebinin ardı sıra gidiyor. Öyle bir gidiş ki akıl, mantık, hak hukuk rafa kalkmış. Bir oldu bitti havasına bürünmüş. AB Dönem Başkanı bir yandan, AB Komisyonu Başkanı diğer yandan uyarıyor: "Limanları Rumlara açmazsanız üyelik müzakereleri çok etkilenecek..." Fırsat buldukça Yunan, Rum, Fransız, Avusturya, Almanya, Hollanda yaylım ateşi ediyor. AB Parlamentosu ayrı bir âlem. Sanki iki yıl önce "Türkiye, Türkiye!" sesleriyle salonu çınlatıp, bayrağımızı sallayanlar onlar değildi. Aleyhimize dönmüşler şimdi. Aralığın ilk haftasına kadar "bu eşikten" geçin diyorlar. Bekleyişler normal isteği aştı, dayatmaya vardı... Bizim tavrımız ise belli: "Verdiğiniz sözü tutun, KKTC'ye ambargoyu kaldırın. Biz de Güney Kıbrıs'a limanlarımızı açalım" diyoruz. Bu tavrımızı 72 milyonluk Türkiye'nin 200 bin nüfuslu KKTC'nin ardınca sürüklendiği şeklinde yorumlamak haksızlık olur. Avrupa'nın Rumların ardına takılmasıyla, Türkiye'nin Kıbrıs Türkünün arkasında durması aynı şey değil. Dört yıl öncesine kadar belki öyleydi. Ama Annan plânını benimseyip, 2004 Nisanında birleşme referandumuna evet diyen Kıbrıs Türkleriydi. Reddedenler ise Rumlar... Bu gidiş nereye varır? Biz Türkler içerde kendimize çelmeler atmakta mahir olsak da, uluslararası siyasî oyunlara pek alışkın değiliz. Kıbrıs üzerinden bir bilek güreşi yapılıyor. Son âna kadar isteklerini koparmaya çalışacaklar. Sabrımızı zorlayacaklar. Kim telâşa kapılır salıverirse ya da yorulup düşerse, kaybedecek. Onun için tavrımızı aynen sürdürmeliyiz. Avrupa'da herkes aklını peynir ekmekle yemedi. Her şeye rağmen azımsanmayacak akıllı adamları var. Avrupa toplumunu uyarmaya, uyandırmaya çalışıyorlar. Hristiyan taassubu sınavda Avrupa'nın samimiyet derecesi Türkiye ile anlaşılacak. Hristiyan kulübü olup olmadıklarını da, medeniyetler çatışmasına çanak tutup tutmadıklarını da cümle âlem anlayacak. Türkiye üyelik müzakerelerinin tüm Araplar ve Müslüman toplumlar tarafından yakından izlendiğinin onlar da farkındalar. Dikkatler 11 Eylül fırtınasını arkasına alıp, İslam düşmanlığı yapan Hristiyan partilerin üzerinde yoğunlaşmış durumda. Evvelsi gün etkili yazar Alexandre Adler (*) "Türkiye ile müzakereleri torpillemek isteyenler kimler?" diye soruyordu. Yaptığı analiz ilgi çekici. Türkiye'nin Avrupa yürüyüşünü kesmek, başlamış müzakereleri çıkmaza sokmak isteyen ülkeleri saydıktan sonra, "Buna rağmen" diyordu "sorun ne Fransızlar, ne Yunanlılar, ne Rumlar, ne Ermeniler, ne de sosyalistler. Asıl sorun sürekli engel çıkartıp, yeni şartlar ileri süren, müzakereleri başarısızlıkla sonuçlandırmaya azmetmiş Avrupa'nın kökten dinci Hristiyanları..." Papa 16. Benediktus Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak tam zamanında geliyor. Sn. Sezer'in herhalde ona söyleyecekleri olacaktır. Dikkatle izleyeceğiz... ....... (*)Alexandre Adler; Qui veut torpiller la Turquie ? Le figaro, 18 novembre 2006