AB tahterevallisinde kim ağır basacak?

A -
A +

Avrupa Birliği on aydan bu yana girdiği sisli ortamdan çıkabilmiş değil. Hatırlayalım; ülkemize müzakere tarihi verilmesinin ardından AB dönem başkanlığı Lüksemburg'a geçmişti. Bu küçük ülkenin dönem başkanlığında büyük adımlar atılması zaten beklenmiyordu. İşsizliğin yaygın olduğu, gelecek korkusunun toplumu sardığı, çapsız politikacıların Türk fobisiyle iç politika yaptığı bir ortamda Fransa ve Hollanda halkları AB anayasasına "hayır" demişler, bir çuval inciri berbat etmişlerdi. Avrupa henüz ne olacağına karar verememiş, kişiliği olgunlaşmamış huysuz bir topluluk görünümündeydi. Dört ay önce böyle bir ortamda dönem başkanlığını devralan İngiltere Başbakanı Blair'in önünde iki önemli mesele vardı. Birincisi Türkiye'nin tam üyelik müzakere sürecini başlatabilmek, ikincisi de AB politikasını küreselleşmeye ve serbest ticarete daha fazla yöneltmek. Türkiye konusunda Blair ve Dışişleri Bakanı Straw'ın büyük gayretlerini hepimiz biliyoruz. Ama ikinci konuda tam başarılı olduklarını söylenemez. Zaten liderlerin Haziran zirvesine AB tarım politikası ve 2007-2013 bütçesinin şekillendirilmesi konusunda İngiltere ve Fransa arasındaki büyük görüş ayrılıkları damgasını vurmuştu. Avrupa Fransa'nın başını çektiği, Almanya ve Avusturya'nın da destek verdiği "kıta Avrupacıları" ile İngiltere'nin önderlik ettiği ve Akdeniz+İskandinav ülkelerinin desteklediği "liberal kamp" arasında bölünmüş durumda. Gülücükler inandırıcı gelmiyor Mr. Blair'in başkanlık döneminin bitmesine iki ay kala çabalarını hızlandırdığı ve bir ivme yakalamaya çalıştığı gözleniyor. Geçtiğimiz hafta önce birkaç saatliğine Strazburg'a uçtu, Avrupalı parlamenterlere seslendi. Onlara "Geçen 50 yıldaki başarının gelecek 50 yılda da sürdürebilmesi için; küreselleşmenin meydan okumasına, Çin ile Hindistan'ın amansız rekabetine cevap verebilecek köklü bir yönelişe ihtiyaç bulunduğu", "yeni teknolojiler geliştirme, enerji ve çevre meselelerine öncelik verilmesi gerektiği" görüşlerini dile getirdi. Gözlemciler Blair'in etkileyici olmakla birlikte parlamenterlerden eskisi kadar alkış alamadığını söylüyorlar... Ardından Londra'nın batısındaki Hampton Court bahçelerini taçlandıran tarihî VIII. Henri Sarayının ihtişamlı salonunda Başbakan Erdoğan'ın da yer aldığı 29 misafirini ağırladı. Onlara da aynı altı öncelik fikrini açtı, ortak zemin oluşturmaya çalıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac da boş durmamıştı. AB'nin 25 ülkesinde aynı gün yayınlanmasını sağladığı uzun makalesinde Blair-Barrosso ikilisinden farklı görüşler dile getiriyordu. Chirac "Avrupa'nın hümanist kimliğine sadakat", "büyümeye, istihdama ve güvenliğe evet ama en önce 2007-2013 bütçesi yapılmalı", "Dünya Ticaret Örgütüne direnmeli, ortak tarım politikası aynen uygulanmalı" diyordu. Netameli konuları ele almak için Avusturya'nın dönem başkanlığını beklediklerini ima etmekten de geri durmuyordu... İstişare için Hampton Court'ta toplanan liderler aile fotoğrafı çektirirken gülümsemeyi yine ihmal etmediler. Ama bu onların uzlaştıkları, sürprizlerin ve krizlerin olmayacağı anlamına gelmiyor. Tarih yorumcuları her kriz aşıldıktan sonra büyük bir sıçrama kaydedildiğini söylüyor. Bakalım "kıtacılar" ile "liberaller" arasındaki tahterevallide kim ağır basacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.