Ege'yi sarsan deprem hasara yol açmasa da hepimizi korkuttu. Maksadım onu yazmak değil. Dünyanın başını ağrıtan tabiî ve sosyal âfetlere dikkatleri çekmek, azıcık da düşündürmek. İlk satırbaşı: Fakir yörelerde âfetler Dünyadaki tabiî âfetlerin sayısında ve tahribatındaki olağanüstü artış dikkatinizi çekiyor olmalı. İstatistikler çok çarpıcı: 1960'lı yıllara nazaran 1990'lı âfetler üç misli fazla, maddî hasar dokuz kat büyük. Sadece 1998 yılında tüm 80'li yılların afetlerine denk zarar oluşmuş. 99 Gölcük ve Düzce depremlerini ayrı bir yere koyalım. Hızlanmayı anlamak için on ayda yaşanan büyük âfetleri hatırlayalım yeter: Önce Tsunami Güneydoğu Asya ülkelerini vurdu. Ardından Katrina ve Rita kasırgaları Orta Amerika ve Güney ABD'yi savurdu. On gün önce de Pakistan ve Keşmir depremlerle alt üst oldu. Yarım milyon insan bu afetlerde öldü ve milyonlarcası da evini barkını kaybetti. Ayrı zamanlarda, ayrı coğrafyalarda bu afetleri yaşayanların ortak özelliği hepsinin yoksul kesim insanları olması... İnsan topluluklarının sel, deprem, fırtına, kuraklık gibi doğal afetlerle karşılaşmasının kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Ama bu felâketlerin daha çok fakir ve korunmasız insanlar üzerine düşüyor olmasını neye yormalı? Acabâ bu insanlar fakir oldukları için mi o felâketlere düçar oluyorlar? Yoksa çaresizlikten afet riski yüksek yerlerde yaşamak zorunda kaldıklarından mı, çileyi önlerinde buluyorlar? Parasızlıktan sağlam ev yapamayanı, dere yatağından başka yurt tutacak yer bulamayanı başka neyle izah etmeli? Doğal âfetlerin tarihteki alışılmış seyrinden çıkarak sıklaşmasının ve derinleşmesinin bir sebebi olmalı. İnsanlık "acaba hangi yanlışları yaptım da bunlar oldu?" diye kendini bir sorgulamalı. Suyla, havayla ve toprakla oynanmaz. Onların yaratılıştan gelen bir terkipleri ve dengeleri var. Ama insanlık suyu kirletmekle, atmosferi ısıtıp zehirlemekle, toprağı oymakla meşgul... İkinci satırbaşı: Zengin ülkelerde terör Bütün insanlar insanlık sıfatında eşit. Ama varlıkta eşit değil. Fakirin zenginden alacağı var. Lakin insanlık fakirle zengin arasındaki uçurumu derinleştirmekte berdevam... Dünya nüfusunun %15'ini oluşturan 30 ülke dünya gayri safi hasılasının %60'ını, dünya nüfusunun %85'ini oluşturan 150 ülke dünya gayri safi hasılasının %40'ını alıyor. Aç kuş yılana bile saldırırmış. Peki, varlıklı ülkelerden beklediğini bulamayanların açlıktan gözü dönerse ne yapar? Terör fakirlik ve adaletsizlikle tahrik edilmiş kalabalıkları çevresinde toplar. Zenginler gelirlerinin binde üçünü en yoksul insanlara ayırıyordu. Terörle açlığın ilişkisini kavrayınca binde yediye çıkarmışlar. Hedefleri 20 yıl sonra yüzde biri yakalamakmış! Ancak köpeklerine yedirdikleri kadar fakirlere vererek, zenginler güvende yaşamayı hak etmiş olamazlar. Bu konuda İslâmın ölçüsü kırkta bir. Zengin 30 ülke kırkta bire uysa yılda 600 milyar dolar fakirlerin hanesine girer. O zaman ne istismar kalır, ne de terör. Kör hırsımızla tabiatı böylesine tahrip ve toplumları bunca tahkir ettikten sonra, olanlara "doğal afet" demek ne kadar doğru? Başımıza gelenler "hak edilmiş musîbet" olmasın!.