Avrupa bağasından kurtulabilecek mi?

A -
A +

Çarşamba günkü yazımızda Avrupa çöküş sürecinde mi? diye sormuş Almanya ve İtalya seçimlerinin, Fransa'da yaşanan sürekli çalkantının Avrupa Birliği için ne anlam ifade ettiğini düşünmenin sırasıdır demiştik. Avrupa'nın zaafını tarif edebilmek için yakın zamanların nirengi noktalarına bir göz atmak gerekiyor. 21. asrın başlangıcı ve küresel dönüşümün temel işareti olarak 16 yıl önce Sovyetler Birliğinin dağılıp, demir perdenin yıkılışını vermek yanıltıcı olmaz. Rakipsiz kalan ABD'nin askerî, siyasî, teknolojik ve iktisadî gücüyle dünyayı kontrolüne alma çabaları da aynı tarihlere rastlar. Çin ve Hindistan'ın dev kıpırtılarını, Japonya'nın teknoloji, Rusya'nın gaz gücünü hep hatırda tutmak gerekiyor. Brezilya, Meksika, Güney Kore, Türkiye gibi yükselen ekonomilerin dünya ekonomisinin çekim merkezine yeni unsurlar olarak girdiğini kabullenmek gerekiyor. Petrol kolay ikame edilemeyen stratejik bir madde olarak en azından bir çeyrek asır savaşların / ittifakların / krizlerin ana sebebi olacak. Terör ve çevre bozulmasının etkileri coğrafya ile sınırlı değil. Yani insanlık geçen asırda bulunmayan yeni şartlarla karşı karşıya. Ama yaşlı Avrupa'ya 20. asrın Ulus-devlet artığı değer ve yöntemlerine yaslanmak kolay geliyor. Belki gurur da veriyor. Gizliden gizliye korumaya çalıştıkları ulus devlet kalıbı, onlara bağasındaki kaplumbağanın kendini güvende hissetmesi gibi bir duygu veriyor. Toplumu kalıpta tutar, çerden çöpten, küçük pençelerden korur. Fakat onu hapseder, manevra yeteneğini sınırlandırır. Hantal devlet yukarıda saydığımız 21. asrın meydan okumaları göğüsleyebilir mi? İletişimin sınır tanımadığı ve toplumların tek kimliğe sığmayan yeni müşterekler bulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bilgi toplumları yöneticilerine, tarihteki yenilmez ve yanılmaz hükümdarların gücünü artık vermek istemiyorlar ve vermeyeceklerdir de. Bağasında hapsolmuş Avrupa işte bu tümseği aşamıyor. Yeniden konumlanması gerektiğini kabullenemiyor. Yeni şartlara yeni paradigmalarla ve araçlarla cevap arayamıyor. Avrupa bildik Avrupa... Alman ve Avusturya şansölyelerinin Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık takıntısı, çiçeği burnunda başbakan Prodi'nin çekirdek Avrupa'ya dönüş hayali, Fransa'da AB anayasasına hayır kampanyası, banliyö ve işçi olaylarıyla sürüp giden yarılmalar, süzülmüş göçmenlik, tarife sığmayan hazmetme kapasitesi hep kabuğunda rehavet sürdürmek isteyen hantal Avrupa'nın mırıldanışları. Kıl payı seçim sonuçları ile halkın ne dediğini ayırt edemeyen Avrupalı yöneticilerin küreselleşmenin gerektirdiği sosyal ve yapısal dönüşümü becermeleri muhal. Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt 21 Nisan tarihli Le Figaro'da şöyle sesleniyordu: "Eğer Avrupa geleceğin sahnesinde yer almak istiyorsa enerjik bir "Avrupa Birleşik Devletleri" tek çıkar yoldur. Bunun için mırıldanmayı bırakıp, yepyeni bir yol benimsemeliyiz. Küreselleşmeyi anlamak, yaşlandığımızı görmek gerekiyor. Güçlü bir ordu ve müşterek dış politika Avrupa Birleşik Devletlerinin olmazsa olmaz şartlarıdır..." Bakalım yaşlı Avrupa kabuğundan çıkabilecek mi? Avrupa'daki başka çözüm arayışlarını irdelemeye devam edeceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.