Avrupa çıkış yolu arıyor

A -
A +

Avrupa Birliği kurulduğu tarihten 1990'lara gelinceye kadar çok önemli zorluklarla karşılaşmadan ilerleyip gelmişti. Ama Demirperde'nin yıkılıp, soğuk savaşın sona ermesiyle çok alternatifli bir kavşağa birden giriverdi. Doğu Avrupa'da yer alan eski Sovyet bloku ülkelerini aralarına alıp almamak veya ne zaman almak gerektiğini tam düşünmeden, yamaç aşağı koştular. On ülkeyle katılım müzakerelerini hemen başlatıp, 2004 yılında aralarına kattılar. Ne olduysa ondan sonra oldu. Hangi tümseklerden atladıklarına, ne tür çalılıklardan geçtiklerine bakmadıkları için, vadiye indiklerinde ancak sorma fırsatını buldular. Yoksa acele mi ettik? Değer miydi bunca telâşa? Demeye başladılar. Zira çoğu piyasa ekonomisini bilmeyen ülkelerle bütünleşmişler, standartları çok farklı kampları buluşturmuşlardı. Sovyet metazorisi altında itaat disiplini çok gelişmiş, ama demokrasi tecrübesi olmayan ülkelerle birleşmişlerdi. Hızla genişlediler ama kurumlarını aynı şekilde geliştiremedikleri için epey zorlandılar. Hâlâ da çekiyorlar... Nitekim AB Anayasasını oylarken sıkıntıları açığa vurdu. Parlamentolarında karar almayı yeğleyenler çatlakları sıvamayı başarsalar da, referandum yolunu seçen Fransa ve Hollanda'da halk AB anayasasını reddetti. İngiltere bile referandumdan çark etti, parlamentodan geçirmeye karar verdi. Hollanda ve Fransa'nın beklenmedik şekilde "hayır" demeleri, zahiren Türkiye'nin adaylığına veya işsizliğin büyük boyutlarda olmasına bağlansa da, asıl sebep hazmedilemeyen genişleme idi... Düğün bitmiş, ama evlenenlerin nerede yaşayacağına, ne işler tutacağına, ilişkilerin nasıl yürütüleceğine dair meselelere kulak asan olmamıştı. İstihdamdan, ortak para birimine geçmeye, AB komisyonunun yetkilerine, organlar arası ilişkilere, bütçenin oluşturulmasına kadar çözülmesi gereken bir sürü pürüz vardı. Şimdi AB çevrelerinden sıkça duyduğumuz "hazmetme kapasitesi" denilen şey işte bu. Ülkemize zorluk çıkarmaları biraz da bundan. Sütten ağızları yandığı için, bize üflüyorlar... Bundan daha önemlisi; Avrupa'nın nasıl bir birlik olması gerektiği konusundaki fikirler henüz netleşmiş değil. İki görüş yarışıyor: - Avrupa malların, hizmetlerin, insanların, sermayenin serbestçe dolaştığı, piyasa ekonomisi ve demokrasinin işlediği geniş bir ticaret bölgesi mi olmalı? - Yoksa üye devletleri eritip, devasa bir Avrupa ulus devleti mi kurulmalı? Şimdi referandumla açığa çıkan krize neşter vurmak ve derin dondurucuya konulan anayasal süreci tekrar tartışmaya açmak istiyorlar. Mozart'ın doğumunun 250. yılını vesile edip, Salzburg'da bir konferans düzenlemişler. Tanınmış siyaset ve bilim adamlarının katılımıyla 26-28 Ocak tarihlerinde Avrupa'nın anlamını, kimliğini, geleceğini bir daha tartışacaklar. Bir vizyon ortaya koymaya çalışacaklar. Konferansa katılacak olan yaşlı kuşak umarız kendi dönemlerinin ulusçu değerlerine takılıp kalmazlar. Zira geçmişin takıntılarıyla örülü bir programı, gelecek nesil vizyon olarak paylaşmayacaktır. Mozart sınır tanımayan bestelere imza atmıştı. Günün Avrupalıları bakalım nasıl bir melodi ortaya koyacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.