Avrupa Birliği Komisyonu başkanı J.M.Barrosso ve genişleme sorumlusu O. Rehn ülkemizdeler. İlişkilerimizin tavsadığı üç yıldan buyana, komisyon tarafından ülkemize yapılan en önemli ziyaret olarak niteleyebiliriz. 22 temmuz seçimlerinden sonra Türkiye'de demokrasinin perçinlendiğini, Avrupa'ya yönelişimizin hız kazanacağını düşünüyorlardı zahir. Adamcağızlar nerden bilsinler bir de "yargı darbesi" yiyeceğimizi... Bizde olan biteni gördükten sonra şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar: "Olamaz", "Akıl almaz" diyorlar. "Demokrasiye sığmaz"... Onlar bizi öyle kolay anlayamazlar. Çünkü Kopenhag kriterleriyle, Maastrich kriterleriyle düşünüyorlar. Siyasî partileri ve yasakları Venedik prensipleriyle tartıp, biçiyorlar. Öyle bilip düşündükleri için; Halkın hür iradesinden daha yüksek bir irade olamayacağını, Ülkeyi kimin yöneteceğine halkın serbest seçimlerle karar vereceğini, Seçimle gelen bir partinin, ancak seçimle gideceğini düşünüyorlar. Onlar piyasa ekonomisiyle demokrasinin ayrılmaz ikili olduğuna, AB ile bütünleşmek isteyen bir ülkenin, hukukunu, kurumlarını, vatandaşıyla ilişkilerini Avrupa müktesebatına uydurması gerektiğine inanıyorlar. Dahası, onlar lâiklik deyince "devlet ile din işlerinin bir birinden ayrılmasını, birbirinin sahasına girmemeyi" anlıyorlar. Devletin din esasına göre yönetilmeyeceğini, ama insanların dindar ya da dinsiz yaşamasına karışamayacağını, din ve vicdan özgürlüğünün devletçe güvence altına alınmasını anlıyorlar. Dini toplumsal hayattan tasfiye etmeyi düşünmüyorlar. Bizdeki lâikçi fobiyi anlayamadıkları için Ankara'ya gelmeden Brüksel'den mesaj gönderdiler: "Lâiklik insanlara, topluma din gibi dayatılmamalı" dediler... Batı demokrasilerinin özünde birey vardır. Türk usulü demokraside ise devlet, Gerçek demokrasilerde resmî ideoloji olmaz. Türk usulünde olur! Türkiye tipi lâiklikte Diyanet işleri devletin fonksiyonları arasındadır. Kadrosunu tespit eder, imamlarını atar, hutbeleri yazar, Kutlu Doğum Haftasında bile okulların yarışma yapmasına kızar. İnsanların zor ve şiddet kullanmadan dinî motifleri benimsemesine, hayatına yansıtmasına da... Şu kapatma davasının kökünde yatan da bu değil midir? Avrupa standartlarını yakalayabilmek, Avrupa kavramlarıyla düşünebilmeyi, insanın önceliğini kabullenip, demokrasiyi özümsemeyi gerektiriyor. "Bize özgü" tarifler ise, âleme rezil ediyor! Yazımız baskıya girdiği sıralarda Barrosso henüz TBMM'de konuşmasına başlamamıştı. Söyleyecekleri umarız saplantılı zihinleri açmaya ve sis perdesini aralamaya yardım eder.