Avrupa midesini tutarken bir de biz zorlarsak...

A -
A +

Avrupa Birliği işlerini eski heyecanı ile ele almadığını iddia ederek hükümete yüklenmek moda oldu. Muhalefet öyle diyor, TÜSİAD öyle diyor, medyanın bazı köşeleri öyle yazıyor. Ama Avrupa'da gerçek durum nedir? Ne yiyip ne içiyorlar, neler konuşup neye çözüm arıyorlar diye sormuyor, bize bu tarafından hiç bahsetmiyorlar. İsterseniz şöyle bir ufuk turu yapalım, Avrupa cenahında birlik, bütünleşme çabalarına bir göz atalım. Sonra geleceğe hangi nazarla baktıklarını bir sorgulayalım. Amerika'nın gücü ve uzun soluklu politikası ile Sovyetlerin yıkılmasının ardından Avrupa kapılarını doğuya açtı ve dağılan Sovyetlerden on ülkeyi bünyesine kattı. Bu çok pragmatik, zekice bir davranıştı. Bir taşla iki kuş vuruyorlardı. On yılı sevinçle sarmaş dolaş geçirdiler. Ekonomilerini büyütüp, refahı artırdılar. Ama son beş yıldır yutup erittik zannettikleri on yeni ülkenin karınlarında taş gibi durmakta olduğunu da gördüler. Polonyalı tamirciler, Çek, Macar işçiler birer ikişer onları yerlerinden ettiler. Cicim ayları geçti, işsizlik arttı. Sırada Bulgaristan ve Romanya var. 2007'yi gözlüyorlar. Üstelik AB'e girdiklerinde çok daha ucuza çalışmaya hazırlar. Yeni kriter arayışları Avrupa liderlerinin ikide bir "Hazmetme kapasitesi" diye geveleyip durdukları şey işte midelerindeki bu peklik. Kısa zamanda, düşünmeden, tam hazırlanmadan yuttukları (on+iki) ülkenin iktisadî, sosyal, siyasal meselelerini yönetip üstesinden gelecek takati kendilerinde bulamamalarının itirafı. Onun için işçilerin serbest dolaşımına sınır getirmeye çalışıyorlar. "tercihli, seçmelik göçmen" lafları ediyorlar. "12'den 25'e hızlı çıktık. Bulgaristan ve Romanya'dan sonra 27'de duralım". Daha sonrasına "imtiyazlı ortaklık" önerelim demeleri bundan. Bu zamana kadar Kopenhag ve Maastrich kriterleri yetiyor ve müzakere dönemini tamamlayanlar otomatik üye oluyordu. Şimdi "hazmetme kapasitesi"ni yeni bir kriter yapmaya hazırlanıyorlar. Henüz tarifini bulmuş değiller. Önümüzdeki hafta toplanacak liderler zirvesinde bunu karara bağlamağa çalışacaklar. Bir yıl önce Fransa ve Hollanda referandumlarında AB anayasasına "hayır" çıkmasının arkasında bu gerçekler/korkular yatıyordu. Türkiye'nin hızlı reformlarla beklenmedik bir performans göstermesi ve AB kapısını aralaması tuz biber oldu, korkuları arttı. Az daha zorlarsak midelerindeki mevcut pekliğin "gastro entestinal" bir boşalmaya dönüşmesinden ve Avrupa'nın topyekûn yatağa düşmesinden korkarız! Bakın birkaç gündür Avrupa kendini topa verdi. Dünya futbol şampiyonasından bir Avrupalı çıksa diye, ağrılarını uyutmuş bekliyorlar. Avrupa'nın şu anda uyuşturucuya ihtiyacı var. Güçlü, koparan müzakereciye değil! Onun için hükümete veya başbakan Erdoğan'a "hız kestin?", "Neden bastırmıyorsun?" diye eleştirenlere hatırlatıyoruz. Partnerimiz zaafları ve ağrıları ile iki büklüm. Daha fazla üstüne gitmeyelim. Avrupa (özellikle Fransa) ve bu arada biz 2007 seçimlerini yapalım. Avrupa 2005'te kopan bütünlük arzusunu ancak 2009'da tamir edeceğini hesaplıyor. O zamana kadar şimdiki korkutmayan dozuyla müzakerelere devam edelim, yol alalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.