Avrupa safrasını atmış görünüyor

A -
A +

Uzun zamandır hem AB komisyonunun hem de hükümetimizin zımnen mutabık olarak, düşük yoğunlukta sürdürdükleri Avrupa Birliği(AB) müzakere sürecine bir hız kazandırma vaktinin geldiği kanaatindeyiz. İlişkilerin AB tarafında tam üyeliğimize açıkça karşı çıkan Fransa ve Avusturya, ayak sürüyen Almanya gibi ülkelerin bulunduğu, Avrupa kamuoyunun büyük oranda üyeliğimize gönülsüz baktığı bir ortamda istesek de ilişkileri canlı tutmamız zaten mümkün değildi. Avrupa'nın bu tutumu aslında Türkiye'ye kökten isteksizliğin bir ürünü olmaktan çok, kendi meseleleriyle boğulmuş bir toplumun, yeni taahhütlere girememesinden, kendiyle baş başa kalmak istemesinden kaynaklanıyordu. Çünkü bir yanda Fransa ve Hollanda AB Anayasa tasarısını reddetmişti. Avrupalı liderler 27 üyeye genişleyen birliği nasıl yönetip, yönlendirileceğine dair bir çerçeveye sahip değillerdi. Bir diğer sebep ise, 2004 yılındaki genişleme dalgası ile on yeni ülkenin birliğe dahil olmasının verdiği hazım sıkıntısı idi. Üstelik Romanya ve Bulgaristan müzakerelerinin tamamlamış, kapıda bekliyordu. Şimdi onlar da girdiler, 27'ler oldular... Her genişleme kurumlarda, ülkelerde, bizzat Avrupa vatandaşlarında konumlarını yeniden dengelemek için bir intibak vaktini gerektiriyordu. Son yıllarda Brüksel AB koridorlarında telâffuz edilmeye başlayan, bizim de "oyun sırasında kural değiştirmek olmaz" diye itiraz ettiğimiz "hazmetme kapasitesi" kavramı buradan doğdu. Almanya, şansölye Merkel ile dönem başkanlığını devraldığı 2007 ilk yarısında Avrupa Birliğini bu iki açmazdan kurtarabilmek için büyük çaba sarf etti. AB trenini ilerletmek için rayları döşedi. Ama temmuz ayında Şansölye Merkel'den görevi devralan Portekiz'in başbakanı Jose Sokrates kendisinden beklenenin çok üzerinde bir performans göstererek Avrupa'yı durağanlıktan çıkarmayı başardı. Lizbon zirvesinde, reddedilen hacimli AB anayasa tasarısının yerine geçecek özet bir "Reform Antlaşması" üzerinde 27 lideri ikna etti. Önümüzdeki ay imza töreni var. 2009'a kadar tüm ülkeler bu reform Antlaşmasını onaylayacaklar. Ardından Avrupa Parlamentosu(AP) seçimleri gelecek. Bugün Türkiye muhalifi milliyetçi&hıristiyan milletvekili sayısının 2009'da azalacağı tahmin ediliyor. Avrupa cephesinde bir şey daha değişti. Hızlı genişlemenin verdiği hazımsızlık ağrıları dinmiş görünüyor. Zira üç yılın sonunda tüm ülkelerin ekonomik verileri genişleme öncesine göre durumun daha iyi olduğunu gösteriyor. Avrupa halkı genişlemenin meyvesini yemeye başladı. Şimdi hepsini yeni bir heyecan sardı. Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında sınır kontrollerini bütünüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan Shengen(Şengen) sözleşmesi hâlen uygulamanın başlatılmadığı ülkelerde de uygulanacak. Yani Finlandiya'dan İtalya'ya, Estonya'dan Portekiz'e Avrupa ülkelerinde polis ve gümrük kontrolleri olmadan insanlar gidip gelebilecek. İlişkileri daha hızlanacak, ticaret artacak, ülkeler daha iç içe olacak, toplumlar kaynaşacak... Hem AB liderleri, hem Avrupa halkı rahatlamış görünüyor. Önlerine daha bir güvenle bakabiliyorlar. Nitekim geçen hafta biz PKK operasyonlarını ve Irak'a girip girmemeyi tartışırken Avrupa komisyonu 2007 Strateji Belgesini ve İlerleme raporunu yayınladı. O günler kan beynimize sıçradığından bu raporlara dönüp bakmadık bile. Oysa Avrupa Birliği Türkiye'ye göz kırpıyordu... Çarşamba günü bu raporlardan söz edeceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.