Türk milletinin hâlini, davranışlarını, olaylara bakış derinliğini en iyi "ayranlı" sözler anlatır: "Ayran ağızlı", "ayranı kabarmak", "ayranım budur, yarısı sudur", "ayranı yok içmeye, gümüş köprü ister geçmeğe", "ayran budalası", "ayran delisi", "ayran gönüllü"... İktisadî ve malî durum iyi gidiyor; enflasyon, büyüme, dış ticaret mükemmel. Turizm harika. İstesek de önleyemeyeceğimiz bir yükseliş var. İMF ile anlaşma sağlandı. Döviz sıkıntısı, borç ödeme zorluğu çekmeyeceğiz. Üç yıl sonra İMF'siz gideceğiz, kendi kendimize yeteceğiz. Siyasî kriterlere ulaşıldı. 3 Ekimde müzakerelere başlayacağız. Üç yıla kadar Maastricht iktisadî kriterleri de yerine gelecek. Üye olmadan birçok AB ülkesinden daha yüksek performansı yakalayacağız. Yabancı sermaye ürkekliğini atıyor, bu yıl beş-sekiz milyar dolar bekleniyor. Siyasî istikrar var. Yarın, kaldığımız yerden devam edeceğimizden emin olarak yatıyoruz. Birbirimizi yemeyi, içe dönük kavgaları aştık. Gözümüz uzak ufuklarda, hedeflerimizi büyüttük... Fakat o da ne? Neler oluyor? Bir yerlerden tedarik edilen birkaç sokak çocuğu bayrağımızı sürüklüyor. Trabzon'da "ayarlanmış" bir grup bildiri dağıtıyor, olaylar öncesinde birileri cep telefonlarına "bayrak yakılıyor" mesajları geçiyor. Millet sessiz ve ağırbaşlı çözüm için beklemeye girmiş, "başörtüsü"nü gündemden düşürmüş. Ama birileri ısıtıp meydanın ta orta yerine dikmeye çalışıyor. Bilimi, ilimi, filimi karıştırmış bir ayran budalası, Başbakanın üniversitede temel atmasını "laikliğe aykırı" diyerek, boykot ediyor! Ermenistan konusunu tırmandıramadılar. Câni Öcalan üzerinden kestirme yapmaya çalışıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı uygulanırsa yeri titreteceklerini söylüyorlar. Milletçe sokaklara dökülelim, meydanları dolduralım, namertlere dünyanın kaç bucak olduğunu gösterelim, canlarına okuyalım onların istiyorlar... Hayır hayır asla! Bayram değil seyran değil... Neden icap etti, nereden sökün etti bunca heyecan? Ayranımızı kimler kabartmaya, gündemi neden değiştirmeye çalışıyorlar? Uzun söze hâcet yok. Üç yıl öncesini hatırlayalım yeter: Ekonomi berbattı, iç huzur yoktu, otobüse asansörle binen bir hükümetle yönetiliyorduk. Enflasyon 80, faizler 100 yazıyordu. Milletçe yarın endişesine düşmüştük. Beyinlerimizi zonklatan, pencereden başımızı çıkarmaya korktuğumuz bir "irtica gündemi" ihdas edilmişti. İrtica ile yatıyor, irtica ile kalkıyorduk... Meğer arka kapıdan neler götürülüyormuş! Yüksek mahkemelerde, askerî mahkemelerde belgeler konuşuyor, biz yeni anlıyoruz. Onun için ayranımızı kabartmak, heyecanımızı sokağa dökmek isteyenlere sesleniyoruz: Hayır, hayır, bin kere hayır! Aklı selimle, bilgiyle, sükûnetle davranacağız. Dolduruşa gelmeyeceğiz. AB ve demokrasi yürüyüşümüzden dönmeyeceğiz. AİHM kararı lehimize çevrilebilir. Hukukçular şifreyi buldu. Hükümetin tavrı güven veriyor, aman devam, lütfen devam.