Fransa ve ardından Hollanda referandumlarında halkın "anayasaya hayır" demesi, siyaset çevrelerinde, Avrupa'nın diplerinde gizli bir çatlağın bulunduğu şeklinde yorumlanmıştı. Geçtiğimiz hafta Brüksel'de yapılan AB liderleri zirvesi bu açıdan önem taşıyordu. Liderler toplantı salonuna geniş tebessümlerle ve kucaklaşarak girseler de, iki günün sonunda aynı gülücükler ve öpücüklerle ayrılamadılar. Zirve, Avrupa liderleri arasında yüzeysel bir çatlak değil, derin bir görüş ayrılığının bulunduğunu ortaya koydu. Dönem başkanı olan Lüksembourg Başbakanı J. C. Junkers yaşanan durumu "kriz değil, derin bir kriz" olarak tarif etti ve bu hâlin gelecekte de baş ağrıtmaya devam edeceğini söyledi. Zevahiri kurtarmak için Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan'ı yakından ilgilendiren "genişleme" ile ilgili maddeler zirvenin gündeminden çıkarılmıştı. Ne kadar uğraşılsa ve gündem sadece AB'nin 2007-2013 yıllarını içine alan bütçe müzakeresi ile sınırlansa da, görüş ayrılıklarını örtmeye yetmedi. İngiltere Ortak Tarım Politikasının gözden geçirilmesi şartıyla (çünkü mevcut politika en fazla Fransa'nın işine gelmektedir) bütçeyi tartışabileceğini savundu. Fransa ise İngiltere'ye yapılan indirimin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Bu da İngiltere'nin işine gelmedi. Neticede zirveden geleceğe dair bir öngörü veya olumlu mesaj değil, derin bir kriz çıktı. Liderler kafaları karışmış olarak ülkelerine döndü. Nasıl bir Avrupa? Bazı liderler Avrupa'nın doğuya ve güneye doğru genişlemesini, askerî ve siyasî güç kazanmasını, ABD'yi dengeleyecek küresel güç olmayı arzu ediyorlar. İngiltere'nin kafasında devletleri eritmeyen, Amerika'yı dışlamayan, geniş bir serbest ticaret bölgesi kurmak var. Fransa ve Hristiyan Demokratlar, Uralların batısında Hristiyan kökenli, zengin bir Avrupa gerçekleştirmek üzere derinleşmesini düşünüyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, genişlemek ile derinleşmek arasında Avrupa daha çok çalkalanacak. Başkan Chirac ve Fransa zirveden zayıflamış olarak çıktı. Öyle ki "Avrupa'nın 'Hasta adam'ı Fransa"dan söz edilmeye başlandı. Fransızlar bu kelamı vaktiyle Osmanlı ceddimiz için kullanmışlardı! Fransa, eski cumhurbaşkanları V.J. D'estaing başkanlığında hazırlanan "anayasa antlaşmasının" tartışılmaya açılmasını ve gerekirse değiştirilmesini istiyor. Ama AB komisyonu ve diğer liderler böyle düşünmüyor. Yani Avrupa'nın bir B plânı yok! Yapabildikleri tek şey AB anayasasının kabulüyle ilgili süreci 2006 değil, 2007 sonuna uzatmak oldu. Bu arada liderler sokaktaki insanlara yaklaşıp görüşecekler, halklarına bu anayasanın metnini değil ruhunu, yani hedef aldığı birleşmiş, güçlü Avrupa'yı düşünmeleri gerektiğini bir daha anlatacaklar, ikna edecekler. Sonra referanduma gidecekler. On gün sonra AB başkanlığını altı aylığına devralacak olan Blair, B plânı bulunmayan Avrupa'ya Britanya ve Blair'in B'sini hediye edecek! Bizim için mesele yok. Blair'in döneminde müzakerelere başlayacağız, bir eşiği daha aşmış olacağız.