Başkanlık Sistemine Yöneltilen Eleştiriler

A -
A +

Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilecek olması dolayısıyla tartışılmaya başlayan başkanlık sisteminin ne olduğu hakkında geçen hafta bilgi vermiştik. Bu haftaki yazılarımızda yine değerli anayasa hukukçusu Mustafa Erdoğan'ın "Başkanlık Sistemini Doğru Tartışmak. Liberal Düşünce, Bahar 96, sayı 2. ss. 4-12" yazısını özetleyerek sunuyorum. "Günümüz hükümet sistemleri ve karşılaştırmalı politika literatüründe parlamenter rejim adeta tek demokratik yönetim şekli olarak sunulurken, başkanlık sistemine nedense soğuk bakılıyor. Hatta onun tehlikelerinden söz etmek makbul sayılıyor. Başkanlık sistemine yöneltilen başlıca eleştirileri şu şekilde özetleyebiliriz: * Başkanlık sistemi siyasal hayatı kutuplaştırmak suretiyle iktidar mücadelesini keskinleştirir. Yürütme tek bir ki şiye ait olduğu için mücadele 'ya hep ya hiç' oyununa dönüşebilir. * Başkanın süresi sabit olduğu için yürütme esneklikten yoksundur. Bir siyasî(hükümet) kriz rejim krizine dönüşmeye yatkındır. * Başkanlık sistemi iktidarın kişileşmesi eğilimini artırır. * Bu sistem yasama - yürütme gerginliğini teşvik etmek suretiyle siyasetin kilitlenmesine yol açabilir. Bu durumun özellikle rejim değerleri üzerinde mutabakatın zayıf olduğu, ideolojik kutuplaşmaların bulunduğu toplumlarda ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Dikkat edilirse, bu sakıncaların hiç biri başkanlık sisteminin tam uygulandığı ABD'de ortaya çıkmamıştır. Yukarıda saydığımız eleştirilerin hepsi başkanlık sisteminin Latin Amerika'daki başarısız taklitlerinden hareketle yapılmıştır. Halbuki bu ülkelerin sorunu başkanlık sisteminden değil, demokrasinin yerleşmemiş olmasından, darbecilik, şef yönetimi alışkanlıklarının güçlü olmasından kaynaklanmaktadır. Başkanlık sistemiyle ilgili eleştirileri Latin Amerikan tecrübesine dayandıranların, parlamenter sistemin başarısız örneklerini görmezden geldiklerini de unutmamak lâzımdır. Esasen bir ülkede anayasal demokrasinin başarısızlık veya kırılganlığını uygulanan hükümet sistemine bağlamak mekanik bir yaklaşımdır. Bu anlayış siyasal gerçeği toplumsal, tarihî ve kültürel temellerinden bağımsız bir vakıa gibi gören naif bir anlayıştır. Bu itibarla demokratik rejimlerdeki başkanlık sistemi ile demokrasinin işlerliği bulunmayan otoriteryen rejimlere has 'başkancı' sistemleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Yukarıdaki itirazları demokrasinin gerçekten işleyip işlemediği gerçeğine göre irdelendiğimizde cevaplarını bulmak zor olmayacaktır. Başkanlık sisteminde başkanın kişiliğinin ön plana çıkması bir avantaj olabilir. Bu, özellikle bölünmüş toplumlarda başkanın birleştirici bir sembol haline gelmesini sağlayacak seçim düzenlemeleri yoluyla sağlanabilir. Parlamenter sistemde ise ancak cumhurbaşkanının genel oyla seçilmesi suretiyle yapılabilir. Başkanlık sisteminde başkanın çok güçlü olduğunu ileri sürenlere, parlamenter sistemde başbakanın hem yasama hem yürütmeyi kontrol altında tutarak 'seçilmiş diktatör'e dönüşme riski taşıdığını hatırlatmak gerekir. Başkanlık sisteminde yürütme tek bir kişiye ait olduğu için mücadelenin 'ya hep ya hiç' oyununa dönüşebileceği eleştirisi de haklı değil. Zira başkanlığı kazanamayanların parlamentoda üstünlük sağlamaları mümkün. Başkan ve yasama seçim dönemleri farklılaştırılarak bu kolaylaştırılabilir. Siyasî mücadelenin kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği 'sıfır toplamlı' bir oyuna dönüşmesi parlamenter sistemde daha az ihtimal değildir. Zira parlamentoda mutlak çoğunluğu sağlayan hem yasamayı, hem yürütmeyi ele geçiriyor. Çarşamba günü Başkanlık Sistemi ve Türkiye konusunu ele alacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.