Belediyecilikten şehirciliğe

A -
A +

Türk belediyeciliği 1984'te rahmetli Özal'ın başlattığı belediyecilik atağı ile çok tecrübe kazandı, iyi belediyeciler yetişti. Artık kaldırım döşeyip, asfalt yamayarak, bir de yamaca su deposu çakarak işi tamamladığını sanan başkanlar kalmadı. Yol, su, kanal, ulaşım, yeşil alan, çamura batmamış meydan bu işin olmazsa olmazları. Bir bakıma işin alfabesi. Bundan sonra belediyelerin alt yapı kurmanın ötesinde hedefleri de olmalı. Şimdi şehirlere kalite kazandırma vaktidir. Şehir kalitesi insanların iletişim kurması, eğitim alması, eğlenmesi, ticaret yapması, kültürel gelişmesi, kimliğini ve kendini ifade etmesi için gerekli üst yapının dikkate alındığı yeni bir anlayıştır. Obez şehirler sıkıntı veriyor Hızlı bir şehirleşme sürecindeyiz. Nüfusumuzun kırk milyonu şehirlerde yaşıyor. Başıboş ve hızlı göç şehirlerimizin sağlığını tehdit ediyor, nimetlerin paylaşıldığı yerler olma özelliğini ortadan kaldırıyor. İmtizaç edemeyip içine kapanan halk kesimlerinde birbirini dışlayan davranışlar giderek yaygınlaşıyor. Gettolarla örülü ve temel hizmetleri sağlamakta zorlanan şehirlerimiz psikopat ve obez insanlara benziyor. Hem güven vermiyor, hem de hantal kendini koruyamıyor. Canlı varlıklar gibi, büyüdükçe şehirlerin de tabiatı değişiyor. Kültürü yaşatan, istikrarı tutan tanıdık esnafın yerinde şimdi derleme kalabalıklar, vur-kaç sokak satıcıları var. Daha önemlisi sakinleri için güvenlik ve kaynaşma ortamı anlamına gelen şehirler artık korku ve tehdit üretiyor. Çalışma ortamında, toplu taşıma araçlarında veya otomobilde, ortak alanlarda eskisi gibi güven duyamıyoruz. Şehirler büyüdükçe yeşil tükeniyor, oksijen azalıyor, gürültü sağırlaştırıyor, magandaların ve bıçaklı travestilerin sayısı artıyor. Kartopu gibi tek merkez etrafında dar doku sarılmış milyonluk şehirler kurma yanlışlığına son vermeliyiz. Depreme dayanıklı yeni konutlar üretmek bu kadar acil hâle gelmişken yirmişer, ellişer binlik yaşanır uydu kentler kurmayı şimdi değilse ne zaman akıl edeceğiz? İsteyenin istediği şehre taşınmasına engel olunamaz. Ama kapalı mekânlarda sigara içilmemesi, çöplerin sokağa boca edilmemesi, balgam tükürülmemesi nasıl sağlanacak? Şehir âdabına hazır olmayan vatandaşlarımızı kim eğitecek? Aşiret kavgasından şehre kaçmış insanlara ağacı, çiçeği, yeşili kim sevdirecek? Düğün, sünnet, maç konvoylarında klakson zulmünü kim önleyecek? Bu meselelerin hepsi mahallîdir, ama hepsi belediye işi değildir. Onun için belediyecilikten çağdaş şehirciliğe geçme vaktidir. Bunu başaracak olan mahallî idarelerdir. Yani belediyeler ve özel idareler. Bir de aramızdan çıkacak sivil toplum örgütleri. Burada hükümete düşen; Kamu Reformu, Mahallî İdareler Kanunlarını TBMM'den geçirmek, İmar ve Şehirleşme Kanun Tasarısını Meclise sunmak. Belediye başkanlarına ve valilere de bunları uygulamak kalıyor. Bunlarla uğraşınca şehrin hizmet maliyetleri artacaktır. Ama medenî hayatın, şehirde yaşamanın bir bedeli olmalı. Bunu da şehir adabına uymayanlar, taciz edenler, kirletenler ödemeli.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.