Âcil, yakın bir tehdidin, uzun vâdeli ve çok önemli konuları nasıl arka plana atıp, dikkatlerden kaçırdığının örneklerini yaşamaya devam ediyoruz. Bendenizin böylesi şeyleri kafama takıp, sorgulamak gibi bir kötü(!) huyum var. Çıkarabildiğim özet şu: * Âcil işler ve kriz hâli bir insanın başına ne sıklıkta geliyorsa zamanını nasıl geçirdiğine bir bakmalı. Davranışlarını düzeltmeli. * Bu hâl bir kurumun, şirketin başına gelmişse orada kararların nasıl alındığı ve nasıl yönetildiği dikkatlice incelenmeli. Kurumsallaşma sağlanmalı. * Eğer bu durum ülkenin hep gündemindeyse iyi düşünülmüş uzun vâdeli stratejileri olup olmadığı sorgulanmalı. Alternatif stratejiler geliştirilmeli. Konunun uzmanı olanlar bunlara çok daha uzun ve doyurucu açıklamalar ilâve edebilirler. Hepsinin temelinde insan unsuru yatıyor. İnsana ne kadar kalite / kemal kazandırıldığı... "Eğitim her işin başı" ya da "eğitim şart" diye dilimizde pelesenk edip sıradanlaştırdığımız bir lâf var. Lâkin eğitim ve öğretim konularını birinci ve baş mesele olarak tartıştığımız kaç günümüz var? Kaç sempozyum, televizyonlarda ne kadar oturum yapıyoruz? Ama modanın, maçların, magazinlerin, Ve "iç ve dış düşmanlar"ın beynimize boca edildiği toplantılar, tartışmalar, televizyon programları gırla. Şu yazılı ve görsel medyamıza bir göz atın. Kaç sayfa spora, magazine, bulmaca ve dedikoduya? Kaç sayfası, kaç dakikası yeni buluşlara, fikrî tartışmaya, eğitime, ibret almaya yönelik? Zamanı, sayfayı, ekranı kullanış tarzımız karakterimizi ele veriyor... Öğretmenler günü vesilesiyle eğitimin ülke geleceği için ne kadar önemli olduğunu kısık, kesik sesle duyar gibi olduk. Geçiverdi gitti. Algılamaya, belleğimize yerleştirmeye vakit bulmadan yukarıda saydığımız, sayamadığımız ıvır zıvırlar gündemimizde tekrar yerlerini aldılar. Öyle olduğu için her yıl 30 bin gencimizin yabancı ülkelerde öğrenim görmek için gittiğini, her yıl iki milyar doları o ülkelere neden akıttığımızı sorgulayamıyoruz. Bu ülkede YÖK diye bir kurum var. Ama cumhurbaşkanı seçimiyle uğraşmaktan, rejimi korumak(!) için cüppeler giyip, meydanları doldurmaktan eğitime pek fırsat bulamadılar. Haklarını yemeyelim yine de; "katsayı" meselesinde, "türban" konusunda zırnık taviz vermeyerek ülkeyi müthiş kolladılar! MÜSİAD evvelsi gün Milli Eğitim Bakanlığı'na "Türkiye'de Meslek Eğitimi" Raporu sunmuş. Önümüzdeki 25 yılda dünyada güç dengeleri değişecek. Bu değişime yabancı kalmayalım, meslekî eğitimin önündeki engelleri kaldıralım, diyor. Hızlı ve sanayiye dayalı büyümeyi sürdürebilmek için hemen bir meslekî eğitim eylem planı hazırlayalım. Gelecek 10-15 yılda yükselecek meslekleri araştıralım, bir "Milli Eğitim Vizyonu" oluşturalım, ona göre insan yetiştirelim diye sesleniyor. KOBİDER Başkanı, eğitimdeki ideolojik kutuplaşma Türk ekonomisinin önünü tıkıyor. KOBİ'lerde nitelikli iş gücü eksikliği had safhaya ulaştı. Avrupa'da liselerin yüzde 65'i meslek lisesi, yüzde 35'i de düz lise iken, bizde yüzde yetmişi düz lise, otuzu meslek lisesi. Bu çarpıklığı düzeltelim, diye feryat ediyor. İyi bir meslekî eğitim almış insan kimya. Ama meslekî eğitim mezunlarının işsizlik oranı 2000 yılında yüzde 10.9 iken, 2005'te yüzde 13.3'e çıkmış. 9. Plânda öyle yazıyor... Önemli. Bunların hepsi çok önemli de, şu kırpıntılardan bir kurtulabilsek...