Birleşik Avrupa fikri nereden doğdu

A -
A +

İlk defa 19. asırda Victor Hugo'nun "Avrupa Birleşik Devletleri"ni hayal ettiği söylenir. Napolyon ve Hitler de savaş ve işgal yoluyla tüm Avrupa'yı tek bir çatı altında toplamayı düşünmüşlerdi. Asırlardır birbiriyle savaşan, hele İkinci Dünya Harbiyle milyonlarca ölü veren ve çoğu şehirlerinde taş üstünde taş kalmayan Avrupa'da totalitarizme karşı duygular uyanmıştı. Halk savaşa yol açan milliyetçi görüş ayrılıklarından kurtulmayı ve sürekli bir barış ortamında yaşamayı arzuluyordu. "Avrupa Birliği" idealinin halklar arasında bu barış arayışı ile başladığını söyleyebiliriz. O günlerin dört lideri Robert Schuman (Fransa), Konrad Adenauer (Almanya), Alcide de Gasperi (İtalya) ve Winston Churchill (İngiltere) bir araya gelerek Avrupa'da yeni bir çığır açıp; eşitliğe, adalete ve ortak menfaatlerin geliştirilmesine dayalı bir düzen kurmaya ve halklarını da bu yönde ikna etmeye karar verdiler. Fikrin babası olarak, R. Schuman'ı bir Kömür ve Çelik Birliği kurmaya ikna eden Jean Monnet'i görmek lâzımdır. Kömür ve Çelik Birliği Projesi ile o güne kadar savaş amacıyla kullanılan stratejik ürünler ve tesisler barış amacıyla kullanılacak, ortak bir yönetime tabi tutulacaktı. Proje başarılı oldu, Kömür ve Çelik Birliği gelişti. Yeni üyelerin dahil olmasıyla önce Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) hâline dönüştü. Ardından 1992 yılında Maastricht sözleşmesiyle AET'nin daha genişletilmiş ve güçlendirilmiş kurumlara dayandırılması kabul edildi ve Avrupa Birliği (AB) doğmuş oldu. Sovyetler'in dağılması ve "Demirperde"nin yıkılmasıyla önce parçalanmış Almanya'nın birleşmesi sağlandı. Ardından da orta ve doğu Avrupa ülkelerine kucak açıldı. Güvenlik arayışı Avrupa Birliğini doğuran diğer etkenin güvenlik arayışı olduğunu söylemeliyiz. Günümüz Avrupa'sı ciddî tehditlerle karşı karşıyadır. Bugün 25, iki yıl sonra 27 ülkenin, uzun vâdede birliğe dahil olacak diğer ülkelerin güvenliğini, bütünlüğünü garanti altına almak zorunda. AB mağrip ülkelerinden Kafkasya'ya, Orta Doğu'ya uzanan istikrarsız coğrafya ile komşu. Güvenlik açısından bakıldığında sınırları kontrol etmek ve imtiyazlı ortaklıklarla (!) tampon güvenlik alanları oluşturmak eskiye göre pek önem taşımıyor. 11 Eylül ve sonrası saldırılar tehdidin sınır ve coğrafya tanımadığını herkese gösterdi. Avrupa bugün NATO çerçevesinde belli bir güvenliğe sahip ise de, gelecekte kendi savunma ve güvenlik mekanizmasını kurmayı ve yönetmeyi arzu ediyor. Yugoslavya 1990'lı yıllarda iç savaşla dağılırken Bosna'da, Priştina'da... yüz binlerce insanın ölmesine seyirci kalan Avrupa'ya bu ayıp yetişir. Amerikasız bir şey yapamadıklarını anladılar. Onun için Avrupa ortak savunma ve güvenlik politikası üzerinde çalışıyorlar. Henüz 60 bin kişilik bir âcil müdahale gücü bile oluşturamadılar. Kaldı ki Avrupa; güvenlik ve savunma konusunu, devletlerin ve bir coğrafyanın korunmasının ötesine taşımak istiyor. Kişilerin küresel korunması diye adlandırabileceğimiz yeni bir doktrin üzerinde çalışıyor. Bunu ilerdeki yazılarımızda ele alacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.