Ceddimiz Osmanlı İstanbul'u fethedince, o zamana kadar fakirlik, hastalık ve pislik içinde yaşayan, kilise taassubu altında bunalan Avrupa halkı, geri kalmışlığın sebepleri üzerinde derin bir iç muhasebe yapmıştı. O iklimde yetişen fikir sanat, bilim adamları Ortaçağ'ın karanlıklarına gömülmüş Avrupa'yı yeni bir çağa taşımıştı. Sonrası malûm. Avrupa fende, fikirde, sanatta, ekonomide ilerledi, demokratik müesseseler kurdu. Biz önce fikirde, fende sonra da iktisatta ve düzende geriledik. Tanzimat'tan beri batılılaşmaya çalışıyoruz. Meşrûtiyet denemeleri, Cumhuriyetin ilânı, demokrasiye geçiş, kurumlarımızı şekillendirme çabalarının hepsi bu arayışın ürünleri. Bu adımlar içinde en önemlisi şüphesiz Avrupa Birliği yolunda attığımız adımlardır. Avrupalı liderlerin başından beri "olmazsa olmaz" diye inat derecesindeki ısrarlarına kızmamalıyız. Onlar bastırmasaydı ne darbe anayasaları değişirdi, ne İsviçre medenî kanununa el sürülürdü, ne de faşist Musolini ceza kanunlarının yerine yeni TCK yapılırdı. Kopenhag kriterlerinin çizdiği "hizaya gelişimiz" kolay olmadı. Bunu, bizim onlara fetihle yaptığımız iyiliğe 500 sene sonra verilmiş karşılık sayabiliriz. Yarım asırlık AB yolculuğumuz çile ve tezatlarla dolu. Yıllardır hürriyeti, şeffaflığı, hukûkun üstünlüğünü savunan, kişi haklarını öne çıkaran demokratlarla, içine kapalı ve yasakçı bir düzende imtiyazlarını sürdürmek isteyen bürokratik ve oligarşik kesimlerin gizli veya aşikâre çatışmalarına şahit olduk. Kaç kere "istemezük" kazanı kaldırıldı, nice direnç hatları oluşturuldu; "Onlar ortak, biz pazar" diye 'Ortak Pazar'ı reddeden zihniyeti düşünün. AB ile ilişkilerin kilidi hâline dönüşmüş Kıbrıs ihtilâfındaki akıl almaz inadı ve ülke çapında hamaset kaynatma tezgâhlarını hatırlayın. Ve son olarak TCK gündeminde yer almadığı hâlde, başları apış aralarına sıkışmış zina peşinde bir kesimin yaygaralarını ve fitne ateşleme çabalarını yerlerine oturtun. Hep o bedavacı, millete yabancı lümpenleri göreceksiniz. Yeni çağın eşiğinde Ama çok şükür kritik viraj alındı. Son darboğaz açıldı, millet nefes aldı. Piyasalar dengesine geldi. Bendeniz Başbakan Erdoğan'ın 23 Eylül günü Brüksel'de yaptığı temasları ve açıklamaları yeni milât olarak kaydettim. Tarihler ileride 6 Ekimi, 17 Aralığı veya bir başka günü dönüm noktası yazabilir. Bize göre tılsımlı gün 23 Eylüldü. 45 yıldır oturmayan çerçeve o gün yerleşti. Tereddüdümüz kalmadı, bundan sonra ne tarafa bakacağımızı biliyoruz. Aktif olacağımız "AB çağı" eşiğindeyiz. Geleceği beraberce inşa edeceğiz. "Darbe olursa", "andıç yazılırsa", "fişlenirsek" diye korkmayacağız. "Tek tip" dayatması ile silikleşmeyeceğiz. AB yolunda hiç zorluk çıkmayacak mı? Çıkacak. Hem de nasıl! En fazla Müslümanlığımızı sorgulayacaklar, sonra nüfusumuzu, tarımımızı, köylülüğümüzü, çevreye duyarsızlığımızı ve hantal devlet düzenimizi... Tam üyelik için öngörülen yıllar bunun için. Biz de anlatma fırsatı bulacağız. Önce kendimiz öğrenerek...