Böyle gitmez

A -
A +

Geçen hafta düzenlenen "Değişim Sürecinde Sürdürülebilirlik" konulu Finans Zirvesinde Türkiye'de başlayan değişimin kalıcı olması için, politika yapan ve uygulayanların ülke meselelerine bakışlarında, kullandıkları yöntemlerde ahenk bulunması gerektiği vurgulandı. Yanlış seçilen veya bilinçsiz uygulanan araçların ekonomiyi ne çetin krizlere soktuğunu yakın yıllarda yaşayarak öğrendik. Ama o günler geçti. Bundan sonra sâdece fizik ve iktisat ölçülerinde büyümeyi değil, sosyal ve ahlakî boyutlarıyla dengeli ve sürdürülebilir bir gelişmeyi istiyoruz. Birleşmiş Milletler her yıl dünya ülkelerinin gelişmişlik notunu yayınlamaktadır. Meselâ Çin dünyanın 4. büyük ekonomisidir, %10 hızla büyüyor ve artan rekabet gücüyle dünyayı korkutuyor. Ama insanî gelişmişlik sıralamasında 180 ülke arasında 100. sırada geliyor. Türkiye dünyanın 20. büyük ekonomisi. Ama beşerî gelişmişlik sıralamasında 88'inci! İsveç, Norveç, Finlandiya küçücük ekonomiler. Ama insanî gelişmişlik sıralamasında hep en öndeler... Ekonomimiz 2004'te %10 büyüyecek. Bu sürdürülebilir bir hız değil. Gelecek yıllarda Hocanın merkebi misali, kaynaksızlıktan durmaması için, yavaş ama sürdürülebilir ortam sağlanmalıdır. Türk toplumu büyürken gelişmek ve bunları sürdürebilmek zorundadır. Eğer bir ülkede: *Her yıl bir milyar 400 milyon ton(nüfus başına 20 ton) toprak erozyonla kaybediliyorsa, *İstanbul, Afyon, Erzurum, Batman'da doğudan batıya insanlar kirli hava ve zehirli gazdan nefes nefes ölüyorsa, *Orman arazisine kurulmuş gecekondu şehirlerin sakinleri bedelini (25 milyar $) ödemeden toplum içinde dolaşıyorsa, *Depremlerde 50 yılda 55 bin, trafik felâketinde 10 yılda 100 bin vatandaş kaybedilmişse, *Toplam borç yükü milli gelirin yüzde seksenine varmışsa, *Aktif yaştaki sekiz kişiden biri işsiz dolaşıyorsa, *Cep telefonu sayısı 30 milyonu aşmış, televizyon seyretmede ikinciliğe yükselmişse, televole kültürü alıp yürümüşse, *Alfabeleşmesi %90'a çıkmış, ama okur yazarlıkta dünya sonuncusu ise, on kişiye yılda bir kitap okunuyorsa, *Medenî ülkelerin hukuk ve müesseselerine yetişmek için sekiz uyum paketi çıkarmak zorunda kalmışsa ve hâlâ eksik gidermeye çabalıyorsa, *Anayasakçı bürokrasi milletin iradesine direniyor, imtiyazlarını pervasız dayatıyorsa... Böyle gitmez, gidemez, gitmemelidir. O ülkede yapılacak çok şeyler var demektir. Cumhurbaşkanından sâde vatandaşa herkes sorumludur. Birileri kalkıp "insanlarımızın karnı tok, sırtı pek" derse, doğrudur. Ama geçen asrın karın doyurmaya, kaput beziyle örtünmeye râzı "minimum vital" çâresizliğine göre doğrudur. Artık kalbimizi doyuracak, kafamızı dolduracak medenî standartlara tâlibiz. Avrupa Birliğini Alman'ın motoru, İtalyan'ın modası, Fransız'ın aksanı için istemiyoruz. Kafa sığlığından, gönül yavanlığından kurtulmak için istiyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.