Kâğıt üzerine bir yarım daire çizelim, en tepe noktasını işaretleyelim. Bu noktanın geometrik olarak eğimi sıfırdır. Sıfır noktası aynı zamanda bir dönüşüm noktasıdır. Dönüşüm noktasına tırmanan bir hareketin önünde iki ihtimal olur: Ya sıçrayıp bir üst yörüngeye oturur, ya da iniş aşağı kayıp dibe vurur... Atıldığında hedefe varmaz ise, dönüp sahibini vuran bumerang gibi, iki ihtimalli bir oyun... Türk, Kürt, Lâz, Çerkez, Arap, Acem, Rum, Ermeni hangi ırktan, soydan, nesepten, meslek ve meşrepten gelirsek gelelim Türk toplumu tarihî bir dönüşüm noktasında bulunuyor. Bu dönüşümü dağılmadan başarırsak medeniyette bir üst yörüngeye sıçrayıp, dünyada çoğu topluluklara örnek bir platforma oturacağız. Belki bir daha böylesi kritik eşiklere düşmeyeceğiz. Maazallah idarî, askerî, siyasî, toplumsal, psikolojik bir sürçme, titreme, bir anlık gaflet ve zaaf sonucu çözülürsek, aslâ telâfi edemeyeceğimiz alt kümeye düşeceğiz. Alt kümedekilerin kaderi, çekimi yüksek bir başka merkezin etrafında uydulaşıp dönmektir. Senaryo aynı, oyuncular farklı 19. asırda Avrupa ve Rusya birlik olup "Şark meselesi" ürettiler ve Osmanlı Cihan Devletini dağıttılar. Bugün ise ABD destekli, PKK etiketli bir "Orta Şark meselesi" var. Komşularımızla birlikte Türkiye'yi de parçalayıp, bölge haritasını kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirmek istiyorlar. Onun için devletin tüm organları, sivil toplum kuruluşları, medyamız, hepimiz bir rota düzenleme, tecdîdi yurttaşlık etme günündeyiz. Gerçek bir demokrasi, daha fazla özgürlük ve kalkınma, daha ileri insanî gelişmişlik yolu mu seçeceğiz? Yoksa içimize kapanıp "kendimize özgü şartlara" mı sığınacağız? 22 Temmuz seçimlerinde halkımız ilkini seçtiğini beyan etti. Ama içe kapanmacılar bunu beğenmediler. Hazırda "şark meselesi" varken, rövanşı almak istiyorlar... Doğu ve Güneydoğu halkımız oylarını "Kürtçü" ayırımcılıktan yana değil, bölgeye hizmet götüren, daha fazla hak vaat eden AK Parti'den yana kullanınca PKK çıldırdı. Bir dönem daha gider ve Türkiye AB şemsiyesine girerse tabanını hepten kaybedeceği korkusu sardı. Onun için acımasızca, alçakça saldırıp askeri Irak'a çekmeye çalışıyor. Hükümeti yanlış adım atmaya, mümkünse olağanüstü hâl ilân ettirmeye, bölge halkını baskı altına sokmaya çabalıyor. Bir kısım medyada heyecan tam gaz: "Girelim!", "Vuralım, dağıtalım!". "Gerekirse orada kalalım!" diyorlar. Yani nasyonalizme teslim olmuş bir ülke ve savaştan başka her şeyin gündemden düştüğü bir Türkiye istiyorlar. PKK ve Irak'a girmekle meşbû olmasa idik, şimdi neyi tartışıyor olacaktık? * AB sürecini hızlandırmayı, * Sivil anayasa yapmayı, * Özgürlükle kalkınmayı... Ordumuz Irak sınırında sıfır noktasında imiş. Yani yukarıda işaret ettiğimiz eğimin sıfır olduğu dönüşüm noktasında. Fırlatacağımız bumerang hedefe varır mı? Yoksa geri döner bizi vurur mu? Yukarıdaki konuları ne zaman gündemin başına alırsak, hedefi vurduğumuzu anlayacağız.