Önce İstanbul Tuzla'da, sonra Trakya'da, ardından ülkenin çok yerinde toprağa gömülmüş veya rastgele atılmış zehirli varillerin bulunmasıyla kamuoyunda artan hassasiyet rüzgârını ardına alan Meclisimiz 5491 sayılı Çevre Kanununu çıkardı ve Cumhurbaşkanının onayına gönderdi. Medyamızda yer alan "bizim de bir çevre kanunumuz var artık" tarzı yazılar yanıltmasın. Kanun istiyorsanız 2872 sayılı Çevre Kanunu 1983'ten beri vardı. Şimdi o kanunun birçok maddelerinde değişiklik yapıldı. Pek az ülkenin anayasasında çevre konularından bahsedilir. Bizde 1982 anayasasına girmiştir: 56. maddede "Herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevi olduğu" yazılıdır. Dahası 1984 yılında Büyükşehir Kanunu ile çevre koruma görevi büyük belediyelere verilmişti. Üç nal ve bir at eksik Eğer kanun çıkarmakla iş bitseydi çevre korumada çeyrek asırlık bir mesafe almış olurduk. Ama öyle olmadığını gördük. Hoca'nın ifadesiyle "Üç nalla bir at eksiğimiz kaldı". Hepsi o kadar! Neden öyle olduğunu anlatayım. 2872 sayılı Çevre Kanunu çıktığında Ege Bölgesi Sanayi Odasında (EBSO) araştırma müdürü idim. Kanunun boşluklarını aradım. İzmir Çevre Kuruluna sanayiciler adına katılıp, yönetmelikleri olmayan kanunun uygulanamayacağını ileri sürüp, sanayicileri savundum. Gün geldi, dostum Burhan Özfatura İzmir'e belediye başkanı seçildi. Yanında görev alıp, aynı Çevre Kurulunda belediyeyi temsil ettim. "Kirleten öder" prensibince sanayicileri tedbir almaya zorladım. (Çelişki değil. Profesyonel kimse transfer olduğu takımın başarısı için çalışır). Masanın iki yanında da bulunmuş birisi olarak, yönetmelikler çıkmadan ne kadar çaba sarf edilse de kanunun tam uygulanamadığını gördüm. Dün üşenmedim saydım; 24 maddeli Yeni Çevre Kanununun 20 yerinde "çıkarılacak/düzenlenecek yönetmelik" ifadesi geçiyor. Bu yönetmelikler çıkmadıkça uygulamak isteyenlerin önüne aşılmaz hukukî boşluklar gelecektir. Eksik olan ilk nal bu. Toprak, su, hava, gürültü, görüntü kirliliğini anlamak, daha kaliteli bir çevre politikası oluşturmak ve uygulamak için biyoloji, kimya, fizik, hukuk, iletişim, şehircilik, sosyoloji, tıp, iktisat vs. çok yönlü bilgiye ve birikime ihtiyaç vardır. Ekip ve yönetim işidir. Belediyelerin, sanayi kuruluşlarının, organize sanayi bölgelerinin, sitelerin bu gerçeği kavrayıp çevre ekipleri oluşturmaları gerekir. İkinci nal bu. Üçüncü nal, bütçe. Yukarıdaki nitelikte insanların istihdamı, donanım tedariki, çevre standartlarına göre laboratuvarlar, arıtma tesisleri, atık depolama sahaları kurulması ve işletilmesi bütçe işidir. Pek çok kurum/şirket sahtecilik yolunu seçebilir. Haksız rekabet edebilir. Tavizsiz, etkin bir denetim gerektir. Gelelim ata... En önemlisi bu. Herkes kendi kapısının önünü süpürür hâle gelmelidir. Çok ciddî bir eğitim işidir. Süreklilik, ısrar, ideal gerektirir. Birisine pisliğini kaldırtmak, kirletene ödetmek istediğinizde nasırına basacağınız nice kişi, kurum, kuruluş karşınıza dikilir. Türlü çeşit rüşvet, dayılaşma, şantaj, tehdit, mahkemeleşme gırla gider. Çileli ve pis iştir! Ama temizlik imandandır, yapmaya kendini adamaya değer... Çevre konusunda şimdilik bu kadar. İleride devam ederiz.