İlk nazarda "Ne alâkası var?", "Cumhuriyetle demokrasi hiç ayrılır mı?" soruları hatıra gelebilir. Meselenin özüne inmeyenler, olan biteni dikkate almayanlar böyle düşünebilir. İnsan haklarının tam olarak kullanıldığı, özgür, gelişmiş ülkelerde bu tür bir tartışma mantıksız gelebilir. Ama kavramlara örtülü anlamlar giydirildiği veya içinin boşaltıldığı durumlarda bu soruyu sormak vatandaşlık görevi hâline dönüşür. Ülkemiz şimdilerde bu soruları sormaya daha yakın duruyor. Hiçbir gelişmiş ülkede olmayacak, olması düşünülemeyecek demokrasiyi derinden zedeleyen eylemler pıtrak gibi yayılıp saçılırken, demokrasiden hiç bahsetmeyen "cumhuriyet" mitinglerine siz ne anlam verirsiniz? Hükümetin iktisadî kalkınmaya, sosyal gelişmeye yönelik özgürlükçü açılımları sürdükçe, statükocuların "cumhuriyet tehlikede, farkında mısınız?" yayınlarını candan destekleyişlerini, ama bir defa olsun "demokrasiyi korumak" lâfını ağızlarına almayışlarını hatırladıkça bu soruyu sormadan edemiyoruz. Bir de bu mitingleri düzenleyenlerin topluca CHP listelerine doluştuklarını görünce... "Öyle değil" diyenlere soruyorum: Öncekilerden farksız, sıradan bir olay iken, Cumhurbaşkanlığı seçimini bu defa "rejimin ateşle imtihanı" diye algılayanlar olmadı mı? CHP, bu meclis cumhurbaşkanı seçerse "rejim tehlikeye girer" numarasına yatmadı mı? Tarafsız olması gereken "özerk" kurumlar parlamentoyu engellemeye yönelik adımları ardı ardına atmadı mı? Kerameti kendinden menkul kimileri "kanun diye, kanun diye" hukuku hiçe saymadı mı? Millet Kopenhag Kriterlerini ta gönülden benimsemişken, bazılarının demokrasiyi cumhuriyet için tehdit gibi algılamaktan vazgeçmeye niyetleri yok anlaşılan. Anayasada Türkiye Cumhuriyeti, 'demokratik', 'laik' ve 'sosyal' bir 'hukuk devleti' olarak tarif ediliyor. Bu niteliklerden biri diğerine tercih edilemeyeceği gibi, birbiri aleyhine de kullanılamaz. Cumhuriyet hanedanlığın reddedilmesi, siyasî otoritenin halkın rızasından kaynaklanması anlamına gelir. Cumhuriyetçilik kamusalı özele/bireysele tercih eder, devlete sığınır. Cumhuriyette hukuku devlet üretir, devleti memurlar yönetir. Demokrasi; egemenliğin millete ait olduğu bir siyasi rejimdir. Hukuku halk üretir, devleti hukuk yönetir. Demokrasi ile cumhuriyet arasında mutlak bağ yok. Cumhuriyetimizi Libya veya İran cumhuriyetleri ile karşılaştırmayız. Oralarda insan haklarından ve demokrasiden yana bir şey bulamayız. Ama İngiltere, Hollanda, Belçika, İsveç krallık. İnsani gelişmişlikleriyle ve demokrasileriyle göz kamaştırıyorlar... Bizim "cumhuriyet mitingcileri"nin aradığı gerçek demokrasi değil. Resmî ideolojili, hazineden besleme kurumlarla işbirliği halinde yürüyen bir "kaptan köşkü demokrasisi". Halkın seçime katıldığı, ama yönetmediği "sözüm ona" demokrasi! Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını saptırmadan, içini boşaltmadan sahiplenmek zorundayız. Görünen o ki, Türk siyasetinde devletçi cumhuriyetçilerle, özgürlükçü demokratlar yol ayrımındalar. Tercihimiz bu ikisi arasında olacak.