Başsavcının kapatma davasına sâde Türk halkı değil tüm dünya şaşırdı. Geçen yaz anayasanın 367 rakamını "de facto" yorumlayarak şaşırtmışlardı. Şimdi istikrar, işleyip duran demokrasi, büyüyen ekonomi bir darbe daha yedi. Düşen piyasa, kaçan sermaye bakalım ne zaman döner. Beklemeye alınan yerli yabancı yatırımlar ne zaman gündeme gelir... Amerika'dan Avrupa'ya demokratik ülke liderleri "bu devirde böyle bir kapatma davasını anlayamadıklarını, mantıksız ve gülünç bulduklarını" söylemeye devam ediyorlar. "Şaşırdık" diyorlar, "çılgınlık" diyorlar. Türkiye aleyhtarları ise tutacak bir kulp yakaladıkları için el ovuşturup, seviniyorlar. Bizi âleme rüsva eden, enerjimizi yoz yamaçlarda heba ettirenlere yazıklar olsun! Kısacık demokrasi geçmişimizde üniformalılarımız yarım düzine darbe yapmışlar, Cüppelilerimiz de 26 parti kapatmışlar! İki dâvâ ise sürüyor.... Hem millî irâde, hem darbe! Hem demokrasi, hem kapatma! Hem lâiklik, hem devlete din tekeli! Hem ifade özgürlüğü, hem 301! Hem muasır medeniyet, hem içe kapanma! Hem kadınlara eşitlik, aktif olmaya teşvik, hem başı örtülü diye ayırımcılık! Hem üçüncü nesil telefon, hem YouTube'a yasak! Hem bilişim çağı, hem internete tahdit! ................ Gitmiyor beyler. Perhizle lâhana turşusu ne kadar gidiyorsa, o kadar gidiyor.... Ana caddede ters şeride girip; karşısından gelenlerin tümünü "yanlış istikamette" zanneden trafik zavallısına benziyoruz! Bizde sıradanlaşan, alışılmış hâle gelen, rejim sistematiğine dönüşen, fakat özgürlükçü demokratik toplumlara yakışmayan tersine gidişin arka plânını açmakta çok geciktik. "Âlem mersine, biz tersine" gitmek istemiyorsak üniformalı ve cüppeli bürokrasinin titiz bir eleştirisini yapmalıyız. Eğitimleriyle, kampuslarıyla, kulüpleri gazinolarıyla, "girilmez" ve "yasak" levhalarıyla âdeta duvarlar arkasında yaşıyorlar. Onları pazaryerinde hiç görmezsiniz. Renk, ırk, lehçe, örfün kaynaştığı halk cümbüşünde bulamazsınız. Onlara sıra beklerken, halk otobüsünde, sıradan bir semtte yürürken rastlayamazsınız. Mesai bitiminde evlerinin kapılarına bırakılırlar, sabahleyin kapıdan alınıp tekrar kapalı dünyalarına taşınırlar. Devletten maaşla geçinirler, piyasadaki rekabeti bilmezler. Asırlık "Resmî" doğrulara takılıp kalmışlardır. Dünyayı hâlâ yuvarlak zannederler... Halkın içinde olmadıkları, değerlerine yabancı kaldıkları için de milleti şaşırtan, âlemi güldüren eylemleri yapıp dururlar! Sosyal yapımızda bir kast gibi sırıtan bu meslek insanlarını hapsoldukları duvarların arkasından çıkarmak, onları dûçar oldukları sosyo-psikolojik marazdan kurtarmak hepimize, ama önce vekâlet verdiklerimize düşüyor.