Müzakerelere başladığımız zaman on binlerle sayfa tutan AB müktesebatı masaya konacak; tarım, sağlık, sigorta, maliye, iş hayatı, merkezî yönetim, belediyeler, eğitim, adalet vs. tüm yapı ve uygulamalarımız Avrupa ile uyumlu hâle getirilmeye çalışılacak. Uyum müzakerelerini ülkemizin topyekûn ve hızlandırılmış değişim süreci olarak anlamalıyız. Devlet kurumlarımız, sivil örgütlerimiz, meslek kuruluşlarımız, şirketlerimiz ve en başta fert fert bizler, hepimiz değişimi anlamalı, uygulamada tereddüt göstermemeliyiz. AB'nin bize biçtiği süreyi böylece kısaltabiliriz. Öğrenmenin ve eğitimin değişimde ayrı bir yeri var. Öğrenen kişi, kurum, millet değişimi başarır. Biz Türkler öğrenmemenin, cahilliğin faturasını maddî, manevî çok sıkıntılar çekerek ödüyoruz. Tek tip eğitimle tek tip insan yetiştirme politikaları toplumumuzu düşünmeyen, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan ve kolay yönetilen sürü konumuna düşürmekte elhak başarılı oldu. Başımıza musibetler örüldüğünde "Neden?" diye sormak, davranıp örgüyü başımızdan sıyırmak yerine, kuzu kuzu karanlıklarda bekleştik. Zillet çukurlarına itildiğimizde enginliklere uçtuğumuzu vehmettik. Beyinleri uyuşturulan insanlar kendilerini hep mutlu hissederlermiş. Geçen asrın Avrupa'sına "diktatörler yüzyılı" denmesi boşuna değil. Damıtılmış ideolojilerle toplumları uyuşturup kandırdılar. Az kişi uzun süre kandırılabilirmiş. Ama tüm toplum uzun süre aldatılamazmış. Yani toplumun ortak aklı "yanlış" tercih yapmazmış. Kendiyle savaşıp, birbirini kıran Avrupa ortak aklı buldu ve Avrupa Birliği'ni kurdu. Millet olarak biz de ortak akılla ilerlediğimiz bir dönemi yaşıyoruz. Kim ne derse desin, AB'nin tek iyiliği bizi uyandırıp, ortak akla danışmayı öğretmek olsa yeter! AB süreci ve eğitimde reform Geçen hafta Eğitim-Bir-Sen AB sürecinde eğitimde reform ihtiyacımızı konu alan bir sempozyum düzenledi. AB'ye dahil olduğumuzda kimliğimizi ve varlığımızı koruyabilmek için eğitim, bilim ve araştırma alanında yapılması zorunlu reformları tartıştılar. Çıkardığım özeti veriyorum: Demokratik yapı ile eğitim kalitesi birbiriyle yakın ilişki ve etkileşim içindedir. Bugün eğitemeyen eğitimin, eğitir hâle gelmesi için yalnızca siyasal hayatın değil, eğitim kurumlarının işleyişi de demokratik esaslara dayandırılmalıdır. Eğitim yapımız üretici ve ufuk açıcı düşünceler geliştirmeye engeldir. İnsanımız problem çözme yeteneğini kazanamamaktadır. Bu itibarla eğitimde tüm tanımlar yeniden yapılmalı ve her şey sorgulanmalıdır. Eğitimimizi yeniden yapılandıramaz isek, AB'ye girdiğimizde taklide ve kopya etmeye dayanan bugünkü sanayi çökecektir. Daha acısı, meslek öğretmeyen ama "öğretmiş gösteren" bu düzen, üniversite mezunlarımızı Avrupa'nın ayak işlerini yapmaya mahkum edecektir. Sorgulamayı, araştırmayı, düşünmeyi ve esnekliği öğrenenler ezberciliğin zihinlere kazıdığı "tek doğru" şartlanmasından kurtulup, zıtlıkların aynı anda var olabildiği yeni düşünme gücüne kavuşacaktır. O zaman insan hakları, demokrasi ve toplum kesimleri arasındaki uzlaşma ve akılcılık gibi değerler kolayca yerleşecektir. Eğitimde değişime kafa yoran bilim adamlarımızı ve Eğitim-Bir-Sen yöneticilerini kutluyor, başarılar diliyorum.