Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerinin başlayacağı 3 Ekim tarihi yaklaştıkça beklentiler belirginleşiyor. Sis pompalanıyor, fırsatçılar karambolde çengel atacak bir tutamaç arıyor, her cenahın rüyası ayrı: * Zahmetsiz para kazanmak peşinde olanlar piyasa tarafından çok önceden satın alınmış iyimser havanın tersine dönmesini, borsanın çökmesini, faizin ve dövizin fırlamasını bekliyor, * Fikir ve alternatif yoksunu "silinmiş" siyasetçiler, Avrupa yoluna baş koymuş hükümetin ayağının sürçmesini ve "biz demiştik!" tafralarıyla meydanları çınlatmayı umuyor, * Anadolu ağzıyla "abdestinde, namazında insanların" iktidar olmasını aklına ve gönlüne sindirememiş müfrit lâikçiler ve "Hidiv Kasrında içki içemediğine yananlar" ayrı bir koalisyon kurmuş, tırnaklarını sürtüyor... Velhasıl cins cins, epey kalabalık bir hazımsızlar güruhu üç ekimde tökezleme bekliyor. Hepsi de tanıdığımız, müzmin çocuklarımız bizim. Üç ekimi tutturamayınca bir süre boşlukta kalacaklar, loşluklarda dolaşacaklar. Bir koku alınca tekrar gelecekler. Marjinalleşen Fransa ne yapabilir? Fransız siyasetçilerinde bir yıldır peydahlanan tavır değişikliği dikkatinizden kaçmıyordur. Başkan Chirac kuvvetle destekliyordu. Daha birkaç ay önce Fransız halkına "küreselleşen dünyada, AB Türkiye'yi de içine alarak genişlemeli ve güçlenmeli. Aksi halde AB'nin ve Fransa'nın ulusal çıkarlarını tek başımıza koruyamayız!" diyordu. Bin pişman olduğu AB Anayasa referandumunda "hayır" çıkınca, gelecek seçimlerde başkanlık şansını neredeyse kaybetti. Chirac'a rakip N. Sarkozy Türkiye'nin katıksız muhalifi. Varlığını ve cumhurbaşkanlığı umudunu âdeta Türk ve yabancı düşmanlığına bağlamış. Bir de yeni Başbakan Dominique de Villepin var. Düne kadar Chirac gibi destekliyordu, birden değişti. "Güney Kıbrıs'ı tanımazsanız üç ekimde müzakerelere başlayamazsınız" cevherini yumurtladı!.. Fransa Avrupa yolumuzu sahiden kesebilir mi? Fransız siyaset yorumcuları liderlerinin tavırlarını "Türkiye üzerinden iç siyaset yapmak" olarak değerlendiriyor. Hele D. de Villepin'in davranışını "referandum şokundan sonra, Ankara'ya muhalefeti tek başına N.Sarkozy'e kaptırmamak" refleksiyle açıklıyorlar. Anlayacağınız Fransız liderler anti Amerikancılık politikalarıyla giderek marjinalleşip köşeye sıkışan dış politikalarına bir çeşni kazandırmak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tribünleri dalgalandırmak için Türkiye üzerinden oynuyorlar, Kıbrıs tuzağını kullanıyorlar. Onlara en güzel cevap AB komisyonundan geldi: "Türkiye şartları yerine getirmiştir. Kıbrıs'ın tanınması Birleşmiş Milletler çerçevesinde hallolacak bir iştir ve müzakerelere başlamak için bir ön şart değildir!" Şimdi Fransa'nın önünde üç alternatif var: * Diğer ülkeleri de "hayır" demeye ikna etmek. Ama Paris AB nezdinde kredisini sıfırlamış bulunuyor, * Yanlışını anlayıp, tükürdüğünü yalamak, * Türkiye'yi veto edip, Avrupa'da yeni bir krizin sorumluluğunu üstüne almak! Avrupa'nın aklını peynir ekmekle yiyip yemediğini anlamak için az kaldı.