Her fetih gününün ardından farklı duygulara kapılırım. Gemilerin karadan inmesine, topların surları dövmesine yeni anlamlar giydirmek, fethi yeniden yorumlamak gerektiğini düşünürüm. Herkes fethi serhatlarda at koşturmak, düşman kovalamakla eş tutuyor. Kendine kapalı coğrafyanın sınırını deldiğinde, varlığın muradına erdim, fethettim sanıyor. Dün öyleydi. Bugün artık anlamı kalmadı. Yer küremizde sahiplenilmemiş toprak kalsa bile, çağdaş fethin toprak ilhakıyla olmadığına, fethin bundan böyle, hayata anlam kazandıran bir ceht mertebesi olduğuna inanıyorum. Günümüz Ulubatlı Hasan'larının tırmanacağı başka surlar, aşacağı yeni sınırlar var, onlardan söz ediyorum. Fethin kimyasında üç kavram erimiş: Sınır, savaş, kazanç. Yeni yorumda sınır; serhat anlamına gelmiyor. Medeniyetin nimetlerine erişmeye engel olan şey veya şeyler demek oluyor. Savaş; yürüyen, yüzen, uçan silahlı birliklerin düşman birlikleriyle çatışması değil. Medenî olma cehtindeki fert, grup veya toplumların fazilet mücadelesi. Kazanç; ganimet değil. Medeniyetin artı değeri, insanın ulaştığı kalite. Fatih; sınırları fark eden, sevdaları örgütleyen, medeniyet yolunun lideri, liderleri. Böyle olunca yeni fetihlerin coğrafya ile, kitleleri kovmakla, ötekiler üretmekle, farklılıkları tırpanlamakla ve toplumları kırmakla ilgisi yok. Sivil fetihler bunlar. Gönüllerde, beyinlerde başlayıp laboratuardan, kütüphanelerden geçiyor. Hukukta, siyasette, yönetimde, organizasyonlarda, küresel ilişkilerde son çapına erişiyor ve tekrar insana dönüp, vicdan muhasebesinden geçerek yeniden serpiliyor... Yeni fetihler kibri yıkmaya yönelik Şu dünya ahvaline bir bakalım: Krallıklar, imparatorluklar, sömürenler, göz dağı verenler, ezilenler, horlananlar haritasında yaşıyoruz. Her zalim kibri ölçüsünde bir sınır koymuş. En kibirli olan, en zorba sınırları dayatmış. Diktatörlerin tel örgüleri, totaliterlerin vicdan bağları yanında hiç kalıyor. İdraki perdelemek, iradeyi kelepçelemek zulmün en ağırı. Asrın insanlığı bu zulmü her coğrafyada, her ülkede doz doz yaşıyor. İnsanlar iktisadî değerler için kapışıp, birbirini yok ederken, ahlâkı, estetiği aklına bile getiremiyor. Varlığa tapınmayı fırlatıp atacak o irade ânını bir türlü bulamıyor... Onun için enfüsî ve âfâkî putlarla çevrilmiş haldeyiz. İçi putlarla dolu insan ne zavallı. Dışı putlarla kuşatılmış toplumlar ne mazlum!... Onun için yeter artık maziye yaslandığımız, tarihî kahramanlara dayandığımız. "Kodu mu oturtan", "vurdu mu ikiye bölen" silâhşörlerle fetihler tarih oldu dostlar. Vurduğunu paramparça eden kabadayılarla fetih olmaz artık. Tek vuruşta parçaları bir eden civanmertler lâzım şimdi. Bir nazarıyla paradigma değiştirten, tek sözüyle kaynaştıran erler gerek. Fetihler bundan böyle dağıtmak, insanları damıtmak, diz çöktürmek için yapılmaz. Ayağa kaldırıp, hür kılmak, insana kimliğini vermek için fethe çıkmalı. Herkesi hür iradesinde ve tercihinde serbest bırakarak, Tercihler karşısında insanları baskısız kılarak... Dünyadaki tüm fertleri ayrı, bir ve eşit tutarak.... Demokrasi onun için lazım. Fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, eğitim özgürlüğü olmaz ise fatihler de olmaz. 1876'dan beri anayasa tartışıyoruz, hâlâ anayasanın sınırlarını açamadık, sivil bir anayasa yapamadık. 1946'dan beri demokrasi tartışıyoruz, gerçek demokrasiye kapı açamadık. Demokrasiyi vesayetçilerden kurtaramadık. Demokrasi fethini halkımız yapacak.... Bilim adamlarından da fetihler bekliyorum; lâboratuarlarda nanoteknolojik ürünler, Pazarlamacılarımızdan gen mağazaları açmalarını, Edebiyatçılardan yeni mısralar üretmelerini; bölmeyecek birleştirecek. Ötekileştirmeyecek, sevdirecek... Yargıçlardan, adalet terazisini elden bırakmamalarını, Ve yazarlardan kalemlerini özgür tutmalarını... Fatihler o zaman gelecek, çağın fetihleri onlarla kazanılacak.