Önceki yazımızda 2006 mahsulünün 650 bin ton civarında gerçekleşeceğini ve ihracat ve iç tüketimden sonra geriye 150 bin tonluk ürün fazlası olacağının tahmin edildiğini yazmıştık. Bu fazlalık üreticinin beklediği fiyatları bulmasına mani. Fiskobirlik vaat ediyor, çözüm üretemiyor. Hükümet artık popülist destekleme politikaları yaparak, ekonomiyi rayından çıkarmak istemiyor. Öyle ise ne yapmak gerekiyor? Meseleyi günlük siyaset açısından değil de, Türk tarımı ve ekonomisinin uzun vadeli dönüşümü açısından ele alıp, incelemekte yarar var. Fındık arz ve talebini incelediğimizde Türkiye'nin devamlı olarak stok problemiyle karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Fındık zarurî bir tüketim maddesi olmadığı için iç ve dış talebini hemen artırmak mümkün değil. Geliri arttıkça insanlar rakip ikame mallarına yöneliyorlar. Üstelik fındığın kullanım ömrü ortalama üç yıl. Daha fazla bekletilemeyeceği için ürünün yağlığa verilip stokların eritilmesinden başka yol görülmüyor. Fındığı yamaçtan indirmemeli Türkiye'de fındık üretim alanlarının %97'si Karadeniz kıyı şeridine yayılmış durumda. Artvin, Rize ve Trabzon'un dar yamaç alanları fındık için en uygun ekolojik ortam. Ancak, yıllardır süregelen yüksek destekleme alımları bölge halkını fındıkla bütünleştirmiş. Bölgeden göç edenler fındığı da beraberinde götürüyor. Gittikleri yerde de fındık üretiyorlar. Samsun'dan Batıya ilerledikçe fındık tesislerinin taban arazilere yayılmış olduğunu görüyoruz. Taban arazide verim yüksek, ama kalite düşük. Üstelik 1. bölge diye bildiğimiz Doğu Karadeniz yamaçlarında çaydan başka alternatif ürün yok. Oysa Sakarya Kocaeli taban arazilerinde sermaye ve emek yoğun tekniklerle çok çeşitli başka ürünler yetiştirilebilir. Eğer yüksek fiyattan ürün desteği yapılırsa bundan taban arazilere yayılan üreticiler istifade ediyor. Kaliteli ama az verimli olan Doğu Karadeniz müstahsili zarar görüyor. Türkiye dünya fındık üretiminde %80 payla ilk sırayı alıyor. Son kırk yılda fındık üretim alanı 230 bin hektardan 550 bin hektara yükselirken, üretim de aynı dönemde 115 bin tondan 650 bin tona artmış bulunuyor. Fındık arzındaki artış ve stok meselesi buradan kaynaklanıyor. Üretim artışı daha ziyade alan genişlemesine dayanıyor. Yoksa verim arttığı için değil! 2006 rekoltesine en son 2001 yılına kadar yapılmış plantasyonlar giriyor. Sonradan dikilenler üretime henüz yansımadı, onlar gelecek yıllarda peyderpey mahsule yatacak. Meselenin vahameti daha da artacak. Böyle gitmeyeceğini, gidemeyeceğini Fiskobirlik yöneticileri de biliyor. Onlar fındık alanlarının sınırlandırılması yoluyla fazla üretimin önlenmesine, kalitenin yükseltilmesine, ihracatın klasik AB piyasasının dışında meselâ Afrika ve Güney Amerika'ya, Uzak Doğu'ya da açılmasına çalışmalılar. Başıboş yayılıp sonra devlete yaslanmak eskidendi, artık bitti. Hükümet fındık üreticisine çözüm için Fiskobirlik'i gösterirken, onlara bu sorumluluklarını hatırlatıyor. Bu itibarla destekleme politikasının ürün desteğinden gelir desteğine yönelmesini isabetli buluyoruz. Fındığın meselelerini sistematik olarak incelemek gerekiyor. Fırsat buldukça konuya döneceğiz.