Seçim arefesindeyiz. Adaylar belli oldu. Yarın aramıza gelip dolaşacaklar. Partiler tanıtım ve propaganda yapacak, oy isteyecek... Peki biz onlardan ne isteyeceğiz? İş, aş, güven, refah sağlamak üzere neler yapacaklarını soracağız. Dahası; iyi bir gelecek için hangi projelere sahip olduklarını öğrenmek isteyeceğiz. Oylarımızı ona göre vereceğiz. Bendeniz bunların mutlaka sorulmasından yanayım. Ama daha önce, bizi biz yapan insan haklarını kullanabilmemiz hususunda ne gibi tasavvurları olduğunu bilmek isterim doğrusu. Özgürlükleri geliştirmek, medeni toplumlar seviyesine eriştirmek için ülkem insanına ne vereceklerini duymak isterim. İnsan hakları İnsan hakları, insanların insan olmaları sebebiyle lâyık oldukları haklardır. Bu haklar belli bir devletin, ırkın, dinin, cinsiyetin ya da grubun üyeleri yerine, bütün insanlara ait olmaları anlamında "evrensel"dir. Bunlar ayrıca "temel haklar"dır, devredilemezler. Toplumda yurttaşlara verilmiş özgürlüklere ve statülere bağlı değildirler. Meselâ: Kimseye işkence edilemez, öldürülemez, aşağılanamaz, köleleştirilemez. Herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanmak, eğitim yapmak, kültürünü geliştirmek hakkı vardır. Hür düşünür, istediği gibi inanır ve inancını serbestçe ifade eder. İnsan hakları ideolojik ayrımların üstünde yer alan, evrensel olarak uygulanabilir ahlâkî ilkelerdir. Tabii böyle şümullü bir insan hakkı tarifinin muhalifleri yok değil. Onlar insanların ancak kendi gelenek ve kültürlerinin müsaade ettiği kadar haklara sahip olmasını savunurlar. Başka bir ifadeyle "kendilerine özgü" bahanelere sığınırlar. Meselâ insan hakları karnemizin neden kırıklarla dolu olduğunu sorarsanız, bu karneyi düzenleyenlerin "kötü niyetli" olduğunu ileri sürerler. "Bizim, bizden başka dostumuz olmadığı"nı savunurlar. "Türkiye'nin özel şartları" onlar için her zaman yeterli bir mazerettir. Temel haklar ile demokrasinin, toplumların sosyal ve kültürel farklılıklarına rağmen, evrensel değerler olup olmadığı hakkında sorulan sorulara (Washington Post, 30 octobre 1997) zamanın ABD başkanı Clinton ve Çin başkanı Jiang'ın verdikleri cevaplar öğretici, düşündürücü, hatta eğlendirici: - Başkan Clinton: "İfade özgürlüğü sadece Amerikalılara veya batılılara mahsus bir hak değildir. Bunlar nerede ve kim olursa olsun her insanın insan oluşundan gelen temel haklarıdır." - Başkan Jiang: "Çin ve Amerika farklı tarihî ve kültürel geçmişe sahip ülkeler. O itibarla demokrasinin de, temel hakların da, özgürlüklerin de 'ülkemize özel' anlamları vardır!" ...................... Özgürlükçü olmakla, totaliter olmanın farkı her halde bu sağırlar diyaloğundan daha güzel anlatılamazdı... Bendeniz seçime giden ülkemde, siyasî partilerin demokrasi ve temel haklar konusunda yukarıdaki soruya ne cevap vereceklerini merak ediyorum. Clinton gibi "evrensel" mi, yoksa Jiang gibi "bize özgü" mü tarif edecekler?