Geçtiğimiz ay Filistin'de seçimler yapıldı. İsrail, ABD, Avrupa statükonun işleyeceğini düşünüyor ve seçimleri El-Fetih örgütünün kazanmasını bekliyordu. Çünkü Arafat sonrası Mahmut Abbas ve El-Fetih İsrail ile anlaşacak görünüyordu. Öyle olmadı. Seçimleri gayet demokratik bir şekilde HAMAS kazandı... İsrail ve Batı âlemi şaşırdı. Ortada şaibesiz kazanılmış bir seçim bulunduğu için, "HAMAS gayri meşrûdur" da diyemediler. Hazırlıksız yakalanmışlardı. ABD, AB, Rusya ve BM dörtlüsünün beklentisi şu; HAMAS silâhı bırakmalı, İsrail'i tanımalı, mevcut yol haritasını takip etmeli. Filistin'e yardımın devamını da bu şartlara bağladılar. İsrail cenahı HAMAS'ın silahlı bir terör örgütü olduğunu seslendirmeye başladı. İç yüzünü bilenler El-Fetih'in silahlı 70 bin militanı, HAMAS'ın ise ancak 7 bin silahlı adamı olduğunu söylüyorlar. Ama Filistin halkı 40 yıldır Arafat ile bir arpa boyu yol alamadıklarından ve sadece kırıma uğradıklarından olsa gerek, eski politikaya hayır deyip, yeni bir umut görmüş olmalı ki HAMAS'ı seçti. Seçim kazanmış, medenî dünyaya gözünü henüz açmış HAMAS, ilk umut olarak Türkiye'yi görmüş. Beş kişilik bir grup fikir sormak, nasihat almak için ülkemize geldi. Gerçi alışık olmadığımız bir "alt protokol" içinde tutuldular. Ama bir kısım yetkililerle, Dışişleri Bakanımızla da görüşüp, tavsiyelerini alıp, gittiler. Monşerler üzülmüş Doğdukları günden bu yana vatanlarını korumak için silâh tutmuş, barut koklamış, dağ bayır boğuşmuş bu insanlardan haddeden geçmiş ince nezaket ve salon efendisi davranışları beklenemezdi herhalde. Protokolü bilmeyebilirlerdi. Olayın tarihî gelişmesini, kökenlerini çilekeş Filistin halkının girdaptan kurtulması için neler yapılabileceği hususunda kıymetli fikirlerini dinlemek için bir televizyon programında toplanmış bazı emekli hariciyecilerimizi dinledim: Olur muymuş efendim? HAMAS da kimmiş? Neden çağırılmış ve görüşülmüş? İsrail ne dermiş, ya Amerika kızarsa imiş!.. HAMAS'ı muhatap almak devletimizi küçültmekmiş. Bunun vebali taşınamazmış. En garibi, HAMAS "Müslüman Kardeşler" kökenli bir örgütmüş. Sünni HAMAS'la görüşmek demek "din konusunu öne çıkarmak" imiş, Türkiye lâik bir devlet olduğuna göre, bu yapılan düpedüz lâikliğe aykırı ve tehlikeli bir kırılma" oluyormuş. Daha neler, neler... Yıllarca büyükelçi unvanıyla ülkemizi temsil ettirdiğimiz, dışişleri bakanlığı yaptırdığımız ve elhak salon adabını iyi bilen bu alafranga beylerimiz HAMAS'ın önce bize gelişine mana verememişler ve bu duruma çok üzülmüşler efendim! Biz de çok üzüldük. Emekli kibarlarımızın şahsında bir asır hangi dar kafaların cüce ufuklarına terk edildiğimizi anladık. Neden bir türlü sıkletimize, sorumluluğumuza yakışır bir siyaset güdemediğimizi, şamar oğlanı gibi kullanıldığımızı anladık ve üzüldük. Keşke dinlemeseydik! Taç akıllandırır, sorumluluk adam edermiş. Türk ağabeylerini dinlerse HAMAS hem çıkışı bulur, hem de şiddeti çözüm sanan nice fraksiyonlara iyi bir örnek olur.