Her şirketin dışardan bir göze ihtiyacı var

A -
A +

Önceki yazımızda şirket doktorluğu (şirdok) uygulamalarının ülkemizde henüz yaygınlaşmadığını söylemiş ve 21. asır şartlarının "babadan kalma" usullerle yönetilen şirketlere şans tanımayacağını belirtmiştik. Mesele bir şirket uzmanı çağırıp "İşte şirketler. Araştır ve reçeteni ver" demekle çözülüverecek kadar basit değil. Ortamın da hazır olması lâzım. Şirdok çalışmasının bir anlam taşıması ve gerçekleri yansıtması için incelenen şirket bağımsız olmalıdır. Yani işletme ve gelişmeyle ilgili kararlar şirket bünyesinde alınmalı ve politika oluşturup uygulayacak manevra alanına sahip bulunmalıdır. Ülkemizde holding çatısı altındaki şirketlerde veya şirketler topluluğu diye adlandırılan yapılanmalarda sıkça rastlandığı üzere, şirketlerin neredeyse tüm kararları "merkez" tabir edilen bir organ tarafından alınır ve "aynen uygulanmak üzere" şirketlere gönderilir. O vakit şirdok uygulaması zorlaşır, bazen de imkânsızlaşır. Aynı kuyudan su çeken şirketler Strateji üstadı Michael Porter ülkemizdeki çoğu holdinglerin durumu hakkında bakınız ne diyor: "Şirketlerin her biri ayrı şirketmiş gibi yönetiliyor olsa da, hepsi aynı kuyudan su çekerler. Büyük grupların pek azında yönetimler şirketleri rahat bırakırlar. Mutlaka işlerine karışırlar. Çünkü büyük ihtimalle işin sahibi ailedir ve onlar da şirketleri rahat bırakmazlar". Şirdok uygulaması için gerekli malî ve idarî kritik bilgilerin ve sorumlulukların çoğu "merkez" birimlerin elindedir. "Merkez" ise kolaylık nedenleriyle bağlı şirketlerin bu bilgilerini bazen tek hesapta toplama yoluna gider. Böylesi durumlarda ne merkezden, ne de bağlı şirketlerden istenen bilgileri doğru olarak elde etmek mümkün olmaz. Genetik saflaşma ve kültür darboğazı Anadolu'da yerleşik holdinglerde ve birkaç KOBİ'de çalışmalar yürüttükten sonra bendeniz, Porter'in "şirket bağımsız olmalı" tespitine iki boyut eklemek gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan ilki tüm yöneticilerin aileden olmaması. Diğeri de bir siyasî görüşün veya cemaat değerlerinin yönetim ve şirket ilişkilerine damgasını vurmamasıdır. İlki şirketleri genetik saflaşma zaafına, ikincisi tek tip görüş çıkmazına sürüklemektedir. İster genetik (soy) kökenli, isterse aşiret, cemaat, siyasî görüş gibi sosyokültürel menşeli olsun saflaşmalar şirketleri çimentolaştırmaktadır. Kımıldamasına, kabuk değiştirmesine imkân bırakmamaktadır. Çağımız insana, müşteriye, üretime, pazarlamaya, yönetime yepyeni bir anlayışla bakmayı, esnek ve kıvrak davranmayı gerektiriyor. Yöneticiler yukarıdaki iki soruyla şirketlerini sınamalı. Darboğazın nerede oluştuğunu görmelidir. Şirketlere ölüm birden gelmez. Yıllar öncesinden sinyalleri ulaşır. Ama duyacak alıcıları, yorumlayacak beyinleri, uygulayacak iradesi bulunanlar korunabilirler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.