Partiler seçim beyannamelerini açıklamasına açıkladı da, çoğu iktidar olamayacaklarını düşündüklerinden midir nedendir, hesapsız vaatlerle "bey çeşmesinden su dağıtmaya" yönelmiş görünüyorlar. Kahvehaneler bir âlem: "İmtihansız üniversite, fındığa on lira fiyat, isteyene ev, evi varsa yazlık, yazlığı olana villa!" kahkahaları dışarılara taşıyor. Fıkraların gözdesi ise mazot: "Litresi bir lira, traktör de hediyesi!" diyorlar... AK Parti seçim beyannamesi önümde. Yükün sırtlarında olacağını düşündüklerinden olsa gerek, hükümet programı gibi bir seçim beyannamesi hazırlamışlar, 234 sayfa. Her konu ayrıntılarıyla incelenmiş. İlk dönemde eksik kalanları, yapamadıklarını, tecrübeyle vardıkları tüm hususları değerlendirmişler. Her faslı ayrı irdelemek gerek. Bendeniz Türkiye'nin demokratikleşmesi, hak ve özgürlüklerimizin medenî ülkelerle kıyaslanabilir seviyeye çıkarılmasını diğer konulardan öne alıyorum. Yapılacak ilk iş 1982 Anayasasını hemen, derhal değiştirmek olmalı diye düşünüyorum. Hukukun üstünlüğü temeline oturan, evrensel ilkelerle dokunmuş sivil bir Anayasaya ihtiyacımız var. Önce uzmanları ne diyor ona bakalım. Bütün görüşleri aktarma imkânımız olmadığı için birkaçına yer verebiliyoruz.Anayasa hukukçusu Mustafa Erdoğan Türkiye'de Anayasalar ve Siyaset kitabında(2003, s.131) 1982 anayasasının felsefî ve ideolojik arka plânını şöyle yorumluyor: "Cumhuriyet Dönemi boyunca demokrasi ve hukuk devletine olduğu kadar insan haklarına da en aykırı bir felsefeye dayanan ve buna uygun düzenlemeler getiren anayasa 1982 Anayasasıdır. "Devletçi", "toplumcu" ve "ideolojik" olarak taraflı olduğu ölçüde bireysellik, özgürlük ve insan hakları karşıtı bir felsefe anayasanın tümüne sinmiştir." Zamanın Yargıtay başkanı Sami Selçuk 1999 ve 2001 Adli Yıl Açış Konuşmalarında 1982 Anayasasının meşruluğu hakkında "Türkiye meşruluk debisi sıfıra yaklaşmış bir Anayasayla yeni yüzyıla girmemelidir" diyerek tenkitlerini (özetle) şöyle sıralıyordu: * Bu Anayasa, halkın özgür iradesiyle seçilen bir parlamento tarafından değil, kapatılan parlamentonun sıralarına oturtulan atanmış kişilerce yapılmıştır, * 1982 Anayasası tartışmaya kapalı tutulduğu gibi, tek yanlı bir beyin yıkama sonrasında oylanmış, halk iğfal edilmiştir, * Anayasa benimsenmediği takdirde diktanın süreceği mesajı verilmiş, ölümü göstererek halk sıtmaya razı edilmiştir, * İçini gösteren zarflarla "gizli oy" ilkesi çiğnenmiştir. * Tek işlemle hem devlet başkanı, hem de Anayasa oylandığı için, her ikisini destekleyenlerin ya da karşı olanların sayısı bilinememiştir. Selçuk, Anayasanın özyapısı hakkında şu tespiti yapmıştı: "1982 Anayasası; devleti bireye göre biçimlendirecek ve sınırlandıracak yerde, bireyi devlete göre biçimlendiriyor ve sınırlandırıyor. Bireyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor. Güvenmediği halkına karşı teyakkuz uyarısıyla özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı sivil toplumun soluk borularını tıkıyor, demokrasiyi lüks bir tüketim maddesi olarak algılıyor..." Sivil bir anayasaya olan ihtiyacımızı yetkili ağızlardan naklederken, okuyucularımıza şunu hatırlatmamız lâzım. Anayasayı eleştirmek başka, ona uymak başkadır. Sami Selçuk'un ifadesiyle "Hiçlikle sakat olan bu Anayasa yeni bir Anayasayla yürürlükten kalkıncaya kadar, ona uymak yasal bir yurttaşlık görevimizdir." Yenisi yapılıncaya kadar ona uyacağız. Ama halkımızı bilinçlendirme ve uyarma görevimizi de ihmal etmeyeceğiz.