İlk müzakerenin ardından

A -
A +

Avrupa Birliği yolunun uzun ve ince, üstelik inişli çıkışlı olduğunu bir kere daha gördük. 3 Ekim 2005'te tam üyelik müzakerelerine başlama kararını istihsal etmek ne kadar önemli idiyse, önceki gün "Bilim ve araştırma" başlığı altında ilk fiilî müzakerenin açılıp kapatılmış olması da o kadar önemlidir. Kıbrıslı Rumlar, diplomatik olarak kendilerini tanımayan Türkiye'yi "bir dar geçitte" sıkıştırarak, oldu bittiyle işi çözme hevesine kapıldılar ve son saniyeye kadar direndiler. Ama hükümetimiz sabırlı oldu, Rumların siyasî tanınma emrivakisi ile müzakere konusu "Bilim ve araştırma" arasında hiçbir bağ olmadığını -gerilimin had safhaya varmasını göze alarak- kararlılıkla savundu. Sonunda AB temsilcileri aynı tezde buluştu ve Rumlara baskı yapıp, engel aşıldı. Müzakere müktesebatımıza giren bu sonuçla Rumların 35 dosya içinde 4 tanesi (ticaret, serbest dolaşım, limanlar ve gümrük konuları) dışında aklına estikçe vetoyla tehdit edemeyeceği bir ortam doğmuş oldu. Yerli ve yabancı medyanın konuya yanlış odaklanmasını da lehimize sayabiliriz. Medya koca AB projesini 700 bin nüfuslu Rum kesiminin kaprislerine indirgeyerek dikkatleri saptırdı. Eğer Rumlar olmasaydı önümüze "ülkemizdeki insan hakları ihlalleri, din ve ifade özgürlüklerinin kısıtlanması, azınlıkların statüsü gibi inandırıcı ve zor konular çıkarılacak ve daha çok örselenecektik. Rum temsilcisinin kaprisi, dikkatleri marjinal konulara kaydıran bir kamuflaj vazifesi gördü. Ama ciddî meselelerin hep örtülü kalacağını sanmamalıyız. Nitekim AB genişleme sorumlusu Olli Rehn, ekim sonunda hazırlanacak Türkiye 2006 İlerleme Raporu'nda bu konuların titizlikle irdeleneceğini dostça ikaz etti. O zamana kadar olumlu adımlarımızın sayısını artırmalıyız. 9. Uyum paketinin TBMM'den geçirilmesi bunların başında gelmektedir. İlk müzakere engeli aşıldı diye düzlüğe çıkmış değiliz. Müzakereler ilerledikçe bazen Rumlar, bazen Avusturya, ileride başka piyonlar küçük dalaşmalara itilecektir. Bizim için Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere'nin tavrı önemlidir. Zira Türkiye'nin AB'ye tam üye olması öncelikle bu dört ülkenin ağırlıklarının nispî olarak küçülmesi anlamına geliyor. Bunu hazmetmekte zorlananlar çıkabilir. Nitekim evvelki gün müzakere dosyası açılıp kapanırken Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy "halka sorulmadan AB genişletilemez. Günü gelince onların bir diyeceği olacaktır" diyerek iç fotoğrafını yansıtmış bulunuyor. Temel perspektifi gözden kaçırmamamız lâzım. Bizim için 8-10 yıl sürecek AB müzakereleri vesilesiyle eksiklerimizi tamamlayıp, ülkemizde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını hakim kılmak, gerçek demokrasiyi işletir olmak önemlidir. Bu ivmeyle yurda girecek küresel sermaye çok işimize yarayacaktır. Avrupa'ya, hatta hızını alamayıp dünyaya meydan okuyan "ulusalcı" tafralar satmanın hiç zamanı değil.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.