Yine acil vakaları tartışıyoruz. Milletçe günlük olayların, anlık kıpırtıların dayanılmaz cazibesine kapıldık. Müzmin trafik kazalarımızı hep konuşuyoruz. Kuş gribi medyamızda fazla gıdakladı. Ağca gündeme tekrar oturtulmak isteniyor. "Ağca türevleri" peşinde olanlar bile çıkabilir. Bu toz dumandan sıyrılıp, ülkemizin ve bölgemizin geleceğini şekillendirebilecek "İran meselesine" dikkatleri çekmek istiyorum. Doğumuzdaki 76 milyon nüfuslu komşumuz bizim iki katımızdan daha geniş araziye sahip. Üzerinde oturduğu doğal gaz yatakları dünyada ikinci, doğal gaz üretiminde beşinci, petrol ihracatında ikinci geliyor. Ekonomisi %6 civarında büyüyor. Gayrisafi yurtiçi hasılası bizim iki katımız, kişi başına geliri 7700 dolar. İran 3500 yıllık Fars medeniyetinin izini sürüyor. "İran Müslümanlığı" adını verdikleri Şiilik ile beslenen militan bir heyecana da sahipler. 1639 yılından beri sınırlarımız hiç değişmemiş. Ama bu dostluğumuzun öyle derinlemesine perçinlenmiş olmasından kaynaklanmıyor. Bir korku dengesi sürüp gelmiş. Osmanlı için tarihteki İran ne ise, günümüz Türkiye'si için de aynı. Ceddimiz ne zaman batıya yönelse, doğumuzda bir gaile çıkarıp, oyalayan, Türk'ün gücünü bölen bir İran vardı. Şimdi bize kastından değilse bile, konumundan ve cürümünden kaynaklanan ve tam AB'e yönelmişken bizi sıkıntıya sokabilme istidadı taşıyan bir İran var sahnede. Kırılacak mı? Bükülecek mi? Bugün doğrudan ilişkilerimizden kaynaklanmayan, bizim inisiyatifimize de bağlı olmayan tarihî bir kırılma veya bükülme eşiğine gelmiş görünüyoruz. Öyle bir eşik ki; bizi, İran'ı, Orta Doğu'yu derinden etkileyebilme istidadı taşıyor. Kırılma ya da bükülmeden hangisinin gerçekleşeceği İran'ın, daha doğrusu yeni cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecat ve destekçisi militan mollaların tavrına bağlı. Avrupa ve Amerika 1997-2005 yıllarında cumhurbaşkanlığı yapan ve reformcu siyaset güden M. Hatemî gibi birilerini bekliyordu. Ama ılımlı çoğunluğun sandığa gitmediği, militan azınlığın ise hiç fire vermediği Ağustos seçimlerinde M. Ahmedinecat İran cumhurbaşkanı oldu. Onun sürpriz bir şekilde cumhurbaşkanı olması ABD'nin, İsrail'in ve AB'nin hiç hoşuna gitmedi. Çünkü 1979 Humeynî devriminden bu yana M. Ahmedinecat'ın sicilini yakından tanıyorlardı. Nitekim O da yanıltmadı; "İsrail'i haritadan silmek" diye söze başladı, "Yahudi soykırımı siyonizmin uydurmasıdır" diye sürdürdü. "İran uranyum zenginleştirme projesinden vazgeçmeyecek" diye, meydan okumaya devam ediyor... Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, yetmedi Rusya İran inadına karşı birleşmiş görünüyor. Yakında BM Güvenlik Konseyinden bir karar, ardından NATO'ya bir görev çıkabilir. Sonrası bize dokunur.... Acemlerin mübalâğası, palavrası tarihe geçmiştir. Umarız bu meydan okuma da öyle bir şeydir. Yoksa güneştopu diye bildiğimiz "acem lâlesi" bir ateş topuna dönecek, patlaması kimsenin hayrına olmayacak.