Papa geldi, beklenenin aksine soğuk değil sıcak durdu, sevindik. Aslında arkasında mensubu kalmamış, hızla terk edilmekte olan Katolikliği olduğundan güçlü göstermeyi de başardı. Neyse. Gitti, çok daha fazla sevindik. Zira üç gün İstanbul'da hayat durdu. 12 milyon insan İstanbul'da yaşamanın ne mene şey olduğunu en uç notasında bir daha gördü. Bir musibet bin nasihatten evlâdır. Böyle bir darboğaz yaşamasa idik belki trafik işini, derinlemesine ele almayacak, savsaklamaya devam edecektik. Bendeniz 18 yıldır İstanbulluyum. Geldiğim tarihlerde şehir susuzluktan kırılıyordu. Köşe başları çöp yığınlarından, sokaklar pislikten geçilmiyordu. İnsanlar trafiği düşünecek durumda bile değildi. Bir kere bunları unutmayalım. Recep Tayyip Bey'in belediye başkanlığı döneminden beri çok şey yapıldı. Yapılmaya da devam ediyor. Hatta şimdi, Sn. Topbaş döneminde İstanbul'da bugüne kadar yapılanların en büyüğünün (darboğaz açma ve kavşak düzenleme için altı milyar dolarlık yatırım) yapılmakta olduğunu da teslim ediyoruz. Ama ne var ki, İstanbul'un birikmiş meselesini çözmeye yetmiyor. Hükümet İstanbul'un trafik meselesini başlı başına bir proje olarak ele almaya karar vermiş. Bir de komisyon kurmuş. Dünyanın önemli metropollerinde trafik sorununun nasıl halledildiğini inceleyip, çözümler arayacaklarmış. Geç kalınmış olmasına rağmen sevindirici bir haber. Organizasyonların en zayıf halkalarının mahkûmu olduğunu çalışma hayatımızda gözlemledik. Bir de yöneticilerin sorunlar büyüyüp, görünür olunca çözüme odaklandığını anladık. İstanbul'un trafik meselesi de öyle. Sürpriz değil. Bir gün olacaktı, oldu. Şimdi sorunu çözmeye odaklanıyoruz. Bari bundan sonra yanılgıya düşmeyelim. Bunlar neyin sonucu? İstanbul'un her geçen gün büyüyen trafik sorunu ile yaşanılmaz hâle geldiği malum. Altyapının zayıflığı, toplu taşıma sisteminin yetersizliği görünüyor. Bir de metro, yol/kavşak yapım çalışmaları eklenince şehirde bir yerden bir yere gitmek çileye dönüştü. Özellikle çalışan kesim için sabah işe gidiş ve akşam eve dönüş tahammülfersa bir olay. Şu görüntülere ne dersiniz? *Asabı bozulup yol ortasında kavga edenler, küfürlü lâflar, kaba sözler, *Saldırgan, üzerinize araba süren, bir sağa, bir sola kavis atan magandalar, *Şerit, işaret, kırmızı ışık dinlemeden geçen kuralsızlar, *Acil durumlar için kullanılması gereken hizmet şeridinde bir biri ardınca uyanık(!) sürücüler, *Kitlenmiş trafikte pencerelerinizi zorlayan satıcılar, dakikalardır ilerleyemeyen ambulansın siren sesi, *Otobüsten, servisten umudunu kesip işe/eve yetişmek çabasıyla yola vurmuş telaşlı, kızgın yayalar... Bu bildik listeye daha çok şey ekleyebilirsiniz. İnsanlar İstanbul'dan bezmiş, kaçmak istiyorlar. Gidecek yerleri, tutacak işleri olsa hemen yapacaklar. Ama yok. Şimdi tekrar düşünelim: Bunlar bağımsız birer "trafik meselesi" midir? Yoksa bazı sebeplerin sonuçları mıdır? Öyle ise, o sebep veya sebepler nelerdir? Bunları çarşamba günü ele alacağız.