Jüristokrasi, totalitarizm, demokrasi...

A -
A +

Siyasî rejimleri sınıflandırmak için hangi kriterlere bakılması gerektiğine dair bir mutabakat yok. Ama üzerinde durulan önemli parametreler arasında şu hususlar var(Andrew Heywood, Siyaset, Liberte yayınları, 2006, s 41): * Kim yönetmeli? Siyasî katılım elit (seçkin) bir zümreye veya ayrıcalıklı bir gruba mı ait olmalı, yoksa bütün nüfusu mu içine almalı? * İtaat nasıl sağlanmalı? Hükümet güç kullanma veya güç kullanma tehdidiyle mi sözünü dinletmeli, yoksa pazarlık ve uzlaşma ile mi? * İktidar tek merkezde mi toplanmalı, yoksa kontrol ve denge sağlamak için kuvvetler ayrılığı mı olmalı? * İktidar nasıl elde edilmeli, nasıl devredilmeli? * Devlet ile fert arasında nasıl bir denge kurulmalı? * İktisadî hayat nasıl düzenlenmeli? * Rejim ne kadar istikrarlı ve uzun geçmişe dayanıyor? Daha başka kriterlerle liste uzatılabilir. Bu parametrelere bakarak biz Türkiye'de acaba nasıl bir rejimle yönetiliyoruz diye sorduğumuzda zihnimiz karışıyor. Hele bugün bütün ayrıntılarını öğreneceğimiz Ergenekon İddianamesinin basına yansıyan kısımlarını düşündükten sonra, On yılda bir fiilî darbe yemiş bir ülke olduğumuzu, nice darbe teşebbüslerinin de akîm kalmış olduğunu öğrendikten sonra, Yargı kurumlarımızın silâhlı kurumlara taş çıkartırcasına "hukûku kullanarak" darbelere taş çıkartan karar ve yorumlarını gördükten sonra... Türkiye'nin rejimi Anayasada belirtilen "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devletidir" tanımına hiç uymuyor! Türkiye'nin demokrasi macerası incelendiğinde, siyasî iktidarların, zaman zaman askeri darbelerle ve bazen de hukuk kullanılarak Meclis içi usullerle veya mahkemelerde açılan davalar bahane edilerek oluşturulan ortamlarda antidemokratik, hukuka uygun düşmeyen yöntemlerle el değiştirdiği şüpheye yer bırakmayan tarihi birer gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bu tecrübeler, iktidar mücadelesinde hukuk dışı ve antidemokratik bir geleneğin oluşmasına da yol açmış bulunuyor. "...siyasal iktidarı sandıkta kaybedenler, iktidarı ele geçirmenin başka yollarını arıyorlar. Bir demokraside siyasal iktidarı ele geçirmenin yolu sâdece ve sâdece sandıktır. Sandıkta kaybedenlerin yapması gereken şey, halkı ikna ederek gelecek seçimleri kazanmaktan ibarettir... Bir demokrasi de iktidar olmanın yolu, ... halktan ve halkın temsilcilerinden geçer. (Kemal Gözler, "Hukukun Siyasetle İmtihanı: Kim Sınıfta Kaldı?", Türkiye Günlüğü, Yıl; 2007, Sayı; 89, s.16) Hukukçularımız ve yazarlarımız Anayasa Mahkemesi'nin 5 Haziran'da verdiği kararla rejimin değiştiğini söylediler. "AYM, Anayasa'yı çiğneyerek aldığı kararla, demokrasiyi terk edip yargıçlar iktidarına (Jüristokrasi) geçtik" dediler. Sabah'ta(19 Haziran) Emre Aköz'ün tespiti farklı. O, "Rejim değişmedi, rejimin maskesi düştü. Yani Türkiye'deki siyasî rejim zaten böyleydi; şimdilerde apaçık görünür oldu" diyor. Konuyu işlemeye devam edeceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.