Demoklesin kılıcı", "Samurai kılıcı", "Hatip kılıcı'... Kavramlar dünyasında kılıç her zaman savaşı, otoriteyi ve zor kullanmayı temsil etmiştir. İnsanlara gözdağı vermek, toplumları hizaya getirmek için kullanılır. Kalem ise her kültürde yazıyı, bilgiyi, fikri, iradeyi, iletişimi, estetiği temsil etmiştir. Kılıç erkânı savaş yöntemlerini, kalem erkânı uzlaşmacı medenî araçları kullanır. Timur Han'ın torunlarından Babür Şah, hâtıralarını anlattığı "Babürnâme"de "Kâbil küçük bir yerdir. Kalemden ziyade kılıçla yönetilir" der. Yani insanların henüz karnını doyurmak için çalıştığı, kendini yönetmekten âciz olduğu ilkel toplumları zor kullanarak, tepelerine binip emrederek yönetebilirsiniz. Ama insanlar fikir üretmeye başladığı, farklı düşündüğü, fizik ötesi doyumlar ve değerler aradığı zaman onları dinleyerek, anlayarak, medenî ilişkilerle yönetmelisiniz, nasihatinde bulunur. Ülkelerin tarihini, kılıçla yönetilen ve kalemle yönetilen dönemler diye ayırmak bile mümkün. Her toplumun tarihi kılıç ağırlıklı başlar, kalemle yönetilerek devam eder. Günümüz ülkeler coğrafyasına göz attığımızda gönlüne kalem sevdası düşmüş, ama henüz kılıç sultasından kurtulamamış toplum hareketlerini görüyoruz. İran gibi, Güney Amerika ve eski Sovyet Blokunun bazı ülkeleri gibi... Demokrasi kalemle yönetim demektir Halkımız kendi kendini yönetmek için 60 yıldan beri sandığa gidiyor ve gerçek bir demokrasi peşinde koşuyor. Anayasamızda "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu, egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı" hükmüne rağmen, seçim sandığından çıkamayanlar halkın seçtiği iktidarlara "İktidar olursunuz, ama muktedir olamazsınız" diye dayatabiliyorlar. Çevremizde ibretle seyredilecek refleksler bugün bile çakıp sönüyor: Türk halkını demokratik olgunluğa erişmemiş dağlılar, kendilerini yönetici soylular sanan kozmopolit aydınlar, bürokrasideki ve ekonomideki imtiyazlarını kaybetmemek için direniyorlar. Bunun en çetin inadını çözümsüzlük kahramanları ve taraftarları olarak Kıbrıs'ta gösteriyorlardı. Şimdi "kamu reformuna hayır" diyerek sergiliyorlar. Bu kanun geçerse "üniter devletin bozulacağı" evhamını yayıyorlar! Kendilerinden ilim ve irfan beklediğimiz, laboratuvarlarda buluşlar, gök kubbede keşifler yaptığını sandığımız bir kısım rektörler, profesörler sokaklarda "Ordu göreve" pankartları sallatıyorlar. Kılıçtan kaleme geçememiş kafalar halkın demokrasi sevdasına, balyoz indirmek istiyorlar. Milletimizi AB medeniyet kriterlerinden uzak tutmak isteyenler, açıkça söyleyemiyorlar. "Demokrasiye evet, ama bize özgü şartlar var", diyerek kalem görüntülü değişik tasvirlere giriyorlar. Medenî dünya kılıcı kınına koyma çabasında. Biz de Kıbrıs'ı kalemle, kelâmla çözerek bu imtihanı vermek, kılıçla kalemi barıştırmak zorundayız. Kültürel bozulma bizi hem kılıçtan, hem de kalemden edebilir. Tıpkı Japonların harp sonrası işgal politikaları ile "kılıçsız ve krizantemsiz" yetiştirilmiş bir gençliğin eline kalması gibi!