Geçen hafta Küçük ve Orta Boy İşletmelerimizin meselelerinin tartışıldığı II. KOBİ Zirvesi yapıldı. Medyanın kendilerine ilgi göstermesi de istendi. Seslerine hemen kulak veriyoruz. Türkiye, OECD'nin KOBİ'leri desteklemeye yönelik temel kriterlerini ve AB'nin KOBİ sözleşmesini kabul ederek gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle aynı politika ve prensipleri benimsediğini vurgulamıştır. Ülkemizde 200 binin üzerinde KOBİ vardır. Tüm işletmelerin %99'u KOBİ'lerden oluşmaktadır. Çalışanların %60'ı oralarda istihdam edilmektedir. Toplam katma değerin %27'si KOBİ'lerce gerçekleştirilmektedir. Kalan %1 büyük şirketler ve holdinglerdir. Onlar katma değerin yarıdan fazlasını, istihdamın %40'ını sağlamaktadır. Daha bir KOBİ tarifimiz yok! Gelgelelim henüz bir KOBİ tarifimiz bulunmamaktadır. DİE, KOSGEB, Dış Ticaret Müsteşarlığı kendi amaçlarına göre KOBİ'leri tanımlıyorlar. Dış Ticaret Müsteşarlığının "İmalat sanayiinde faaliyette bulunan, 1-200 işçi çalıştıran, gerçek usûlde defter tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı 2 milyon ABD dolarını aşmayan işletmeler" yaklaşımından hareket edilebilir. Yeni tanımlamaya hizmet sektörünü de ilâve etmeli, kendi plânını yapabilen ve kendi hesabını tutabilen işletme özelliklerini de eklemelidir. AB hem ulusal, hem birlik bazında karışıklığa sebep olmayacak KOBİ tarifi yapmıştır. Buna göre KOBİ tanımında işçi sayısı, yıllık ciro, bilanço büyüklüğü ve bağımsızlık derecesi kıstasları kullanılmaktadır. Meselâ eleman sayısı 250'yi, yıllık cirosu 40, bilanço değeri 27 milyon euro'yu geçmeyen ve sermayesinin en çok %25'i büyük şirketlere ait olanlar KOBİ tarifine girmektedir. AB'de 18 milyon KOBİ bulunmaktadır. KOBİ'lerin elinden tutulmalı Rakamlara bakıldığında bizimkiler hem az, hem de cılız. Global piyasada rekabet gücümüzü kıyasladığımızda, şileplerin yanında küçücük sandallarla okyanusa açılmak gibi bir şey! KOBİ'lerin Ahîlik kültürüne dayanan tarihî bir geçmişi vardır. İnsanımızın yeni iş kurma ve risk alabilme becerisini gösterir. Eğer günümüz teknolojisini doğru kullanabilirlerse ve yönetimdeki yeni yaklaşımları da benimserler ise ortaya çıkacak olan sinerji sayesinde Avrupalı rakipleriyle yarışabilirler. Ülke ekonomisine daha çok katma değer kazandırırken, sosyal barışa da güç katabilirler.