Krizlerden korunmak

A -
A +

Ülkemizde çok sık kriz (buhran, bunalım) yaşanır olmuştur. Oysa kriz bir istisnadır ve tek nesilde ikiyi üçü geçmemelidir. Krizler küreselleşme ve tabiî afetler gibi dış kaynaklardan ya da sistemin iç dinamiklerinden, yönetim hatalarından doğabilir. Önce iflaslar başlar, banka ve borsa işlemlerinde yoğunlaşır. Ardından üretim düşer fiyatlar yükselir, spekülasyonlar artar. En son işsizlik, bezginlik ve sefalet yayılır... Hiçbir ülkenin, şirketin, ferdin istemediği krizler (deprem hariç) pat diye gelmez. "Geliyorum" diye avaz avaz bağırmasa da, koklata koklata, duyura duyura gelir. Bakar ki anlayan, aldıran yok "bunu hak ettiniz" dercesine, kurulu sağır düzenin üstüne çöreklenir. İki Cihan Savaşı, 1929 Buhranı, Sovyetler'in yıkılışı, askerî darbeler, Saddam'ın öyküsü... hiç biri "pat" diye bir anda oluvermedi. Ders alınmadı, tarih tekerrür etti. Uyuşturucu alışkanlığı, hazır yiyici, hovarda gençlik birden yerden bitmedi. "Televole kültürü"yle beslene seslene, kıvırta oynaya geldi. "Hâfıza-i beşer nisyân ile mâlûl". Krizlerde ateş düştüğü yeri yakmakla kalmıyor. Bunlar birleşip ülke krizine, küresel krize dönüşebiliyor. 2001'de bir kitap fırlatma olayı MGK salonunda durmadı. Taştı, ülke sınırlarına ulaştı, dış itibar ve ilişkilerimizi zorlayan etkilere dönüştü. Bir banka battı. Batarken tetiklediği davranışlar iki düzine akranını da tutuşturdu. Sen, ben ülkede hepimiz bunların zararlarını sırtladık. Kişi başına bin dolardan fazla eder, ödüyoruz! Sinyallere dikkat! İster ülke çapında, isterse şirketler ölçeğinde olsun bir krizin gelmekte olduğu daha ilk sinyallerinden anlaşılırsa, tedbirleri de zamanında alınabilir. Bu itibarla her seviyedeki yönetici krizleri anlama ve yönetme konusunda yeteneklerini bir sınamalı. Bunu kulak ardı etmemeli. Eğer kriz yönetimiyle ilgili prensipler yeteri kadar anlaşılmaz ise, maazallah o kurumları yok olmaya kadar götürebilir. Ülkemizde hasret duyduğumuz iyi gelişmeler var: Kıbrıs açmazı açılacak, TBMM Kamu Reformunu başarıyor, AB her zamankinden yakın, komşularımızla barıştık, mahallî seçimler istikrarı daha da güçlendirecek, ekonomi rayında... Ama iyi ve medenî olandan hoşlanmayanlar var. Dikkat ediyor musunuz, dün "kızıl komünist", "pis faşist" diye birbirlerine sövenler bugün sarmaş dolaş aynı "söylem ve eylem" içindeler... "lâiklik elden gidiyor!", "ülke peşkeş çekiliyor!", "vatan bölünüyor!", "ordu göreve!" çığırtkanları ve daha niceleri. Aslında böyle "şecaat arz edenler" de biliyorlar "söylemlerinin" boş, zihinlerinin evham dolu olduğunu. Ama tribünlerde bir kıvılcım çaksa, ortalık tutuşsa, maç tatil edilse diye sabırsızlanıyorlar. Aydınlıkta maç kazanamayacaklarını bilenler şeffaflıktan hoşlanmazlar. İmtiyazlarını bırakıp, halk içinde tartıya çıkmak istemezler. Hak ettiklerinden fazlasını isteyenler, bulanık havayı ve krizleri beklerler. Telâşa gerek yok. Ama sinyalleri alacak ve anlayacak kadar uyanık olmalıyız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.