Küreselleşme devletin içini boşaltır mı?

A -
A +

Pazartesi yazımızda MİT Müsteşarının küreselleşmeye vurgu yapan ve yeni yüzyılda bizi ayakta tutacak hususların yer aldığı sözlerini yorumlamıştık. Küreselleşme irademiz dışında geliştiğine ve ondan kaçınamayacağımıza göre, onu tanımak ve korkularımızı atmak mecburiyetindeyiz. Korkuların en başında da devletlerin küreselleşmeden nasıl etkilenecekleri gelmektedir. Geleneksel olarak devlet, siyasî hayatın merkezî bir figürü olarak görülse de, onun rolü ve önemi, 20. yüzyılın sonlarından itibaren bazı gelişmeler tarafından tehdit edilmeye başladı. Ulus-devletlerin karşı karşıya bulunduğu belki de en önemli tehdit küreselleşmedir [*]. Küreselleşme, dünyanın bir tarafındaki olayların ve kararların, dünyanın başka tarafındaki insanları etkilemeye başlaması sürecidir. Öyle ki; ülkelerin uluslararası sermaye akışını yönlendiremediği küresel bir ekonomi ortaya çıkmıştır. Devletlerin millî iktisat stratejileri olsa bile gerçekleştirilebilir olmadığı için, iktisadî hayatı yönetme ve refah sağlama kapasiteleri sınırlıdır. Düşük vergiler uygulamakta ve işgücü maliyetinde öylesine rekabet vardır ki, refah devleti uygulamasında gerilemeler yaşanmaktadır. Ulus aşırı şirketler üretim ve yatırımlarını bir yerden başka yere istediği gibi kaydırırken, devletlerin bu şirketleri denetleme/ülkesine bağlama gücü yoktur. Egemenliğin paylaşılması Birleşmiş Milletler, AB, NATO, Dünya Ticaret Örgütü, Lâhey Uluslararası Adalet Divanı (Dünya Mahkemesi) gibi uluslararası ve ulus-üstü organizasyonların devletler üzerindeki etkileri artmakta, siyaset küreselleşmektedir. * En yakın ve açık örneğini AB/Türkiye müzakerelerinde görüyoruz. Daha AB'ye girmeden Anayasamızı ve mevzuatımızı dokuz defa değiştirmemiz gerekti. * Küresel futbol kurumu FIFA millî takımımıza seyircisiz maç yapma cezası verdiğinde boynumuzu bükmenin dışında bir alternatifimiz yoktu. * Karbondioksit emisyonunda, enerji kullanımında çevreci normların uygulaması gün be gün yaygınlaşıyor. * Yarın tarım alanlarının kullanımında, akarsuların yönetiminde, nükleer enerjide, sağlıkta, şehircilikte vs... yeni standartlar gündeme gelebilir. Küreselleşme trendinin devletleri ciddi bir yeniden yapılanmaya götürdüğünü, farklı bir devlet türünün ortaya çıkmakta olduğunu düşünenler var. Bunlara göre devletin tanımlayıcı vasıflarından birisi olan egemenlik sona erdi. Devletler artık karşılıklı bağımlılık ve geçirgenlik çerçevesinde işleyecekler. Avrupa ülkelerinin her biri mevzuat ve organizasyonlarını ortak müktesebata uydurarak yetkilerinin önemli bir kısmını AB organlarına devrettiler. Bu "Paylaşılan egemenlik" ile Avrupa yeni bir ufuk ve güç kazandı. İşin ilginç yanı insanlık kendi fiillerinin yanlışlarını gördükçe, yeni tedbirler arayarak bu yola giriyor. Ama küreselleşmenin mutlaka doğru ve faydası kesin şeyler getireceğinden de emin değil. Küreselleşmeci ve küreselleşme karşıtı akımlar bu belirsizlikten besleniyor. Özetle: Küreselleşme trafik kuralları gibi, irademiz dışında gelişen bir vakıa. O sıkıcı kural ve işaretlere katlananlar zenginlik ve refah otoyollarında seyrediyor. Küreselleşmeyi reddedip, yaylalarında özgür kalmak isteyenler kağnıları arkasında ömür tüketiyor... ....... [*] Andrew Heywood ; Siyaset. Liberte yayınları, 2006, 5. ve 7. bölümler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.