Son zamanlarda sade bizde değil, tüm dünyada ulusalcı reflekslerde, şovenizme varan milliyetçi çıkışlarda bir artış var. Fransa'nın bize, Avrupa'nın Afrika ve Asya göçmenlerine takındığı tavırlarda bunlar açıkça görülüyor. İnsanlık korku, tereddüt ve umut arasında gidip geliyor. Hasar vermeyen bir depremin çağrıştırdığı duygular ve şaşkınlık var. Son yirmi yıla bakacak olursak hayat şartlarımızı değiştiren yüksek teknolojinin sürüklediği küreselleşme diye bir şeyi görüyoruz. Tüm dünyada jeopolitik sınırlar aşılıyor, iktisadî engeller artık engelleyemiyor. Yirmi yıl önce 15 milyar doları ancak bulan dış ticaret hacmimiz ile Dünya için ihmal edilebilir bir ülke idik. Şimdi 200 milyar dolar. Dünya ekonomisinde giderek artan ağırlığımız var. Çin'de, Hind'de, Meksika ve Brezilya'da bu trend daha şiddetle yaşanıyor. Bu ülkelerde ucuz sınai mal üretmeye dayanan offshoresistemi ve dünyanın her yanına her çeşit mal ulaştırabilen büyük tedarik zincirlerinin ortaya çıkması, dünün tartışmasız hükümranları olan ABD ve Avrupa halklarını bile güven bunalımına sürüklemiş görünüyor. Bilgisayarların birbirine bağlanmasına, dünyanın her tarafında insanların birbirleriyle haberleşip müşterek çalışmasına imkân veren sanal ortam, üretime, verimliliğe, pazarlamaya yeni ufuklar açıyor. Küresel bir sermaye oluşmuş, akıp duruyor. Fabrikalar öz vatanını terk edip, dünyanın başka bir yerinde yeniden kuruluyor. Ulus ötesi taşeronlar işleri yalnızca daha ucuza değil, aynı zamanda daha kaliteli de yapıyorlar. Kendi memleketinde istihdam edilemeyen işçiler canını dişine takıp her kapıyı zorluyor, Batı pazarlarında marifet satıyor. Güneyden kuzeye, doğudan batıya bir göç var. İşin kötü yanı bu imkanlar aynen terör örgütleri tarafından da kullanılıyor; haberleşiyorlar, üretiyorlar, satıyorlar. Korku piyasasını güçlendiriyorlar, onunla da besleniyorlar. Engelleri aşılmış, adetâ düzleşmiş dünyada hiçbir şey eskisi gibi gitmiyor. Ezberler bozuldu, "dayatılmış öğretiler" sorgulama kazanına kondu! Öteden beri toplumları istedikleri gibi yönlendirip şekillendirme imtiyazını elinde bulunduran çevreler bu işi sevmediler. Kendi tedirginliklerini topluma yönelik tehdit varmış gibi satmaya çalışıyorlar. Sıkça görmeye alıştığımız "ulusalcı kümeler"küreselleşmenin "değer aşındırıcı" fenomenlerini kullanarak kitleleri bir bakıma teyakkuza çağırıyor, karşı durmaya teşvik ediyor. Eski konumlarını ve kurdukları nalıncı keseri düzenini sürdürmek niyetlerini gizliyorlar. Küresel açılım, bildiğimiz aşırı sağ ve aşırı sol kavramlarını da eskitti. Paniklemiş halde birbirlerine sarıldılar. Eylem ve söylemlerinin buluştuğunu, tepkilerinin örtüştüğünü görüyoruz. İsterseniz bayramın birinci gününe dönüp yukardan aşağı liderlerin bayram mesajlarını bu açıdan bir daha süzelim. Eski kalıplarda ve siperlerde direnelim diyenlerle, önümüz açık, yeni ufuklara yürüyelim diyenler arasındaki makası görelim. Küreselleşme bazılarına yumruk, sendeletip yıkıyor. Bazılarına ise tramplen, daha yukarıya sıçratıyor.