1500'lerin dünyası ile günümüz manzarasını karşılaştırdığımızda, aynı küre üzerinde yaşadığımızdan şüpheye düşüyoruz. Yirmi yıl sonraki dünyamızın hâli de, o günleri yaşayacaklarda, Orta Çağdan günümüze olan fark gibi hayret uyandıracaktır. Böylesine değişen ortamda, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler, küreselleşme dinamiklerini iyi okuyabilirlerse, kısa sürede büyük avantajlar yakalayabilirler. Ülkeler, ekonomiler, insanlar bugün birbirlerine daha bağlı ve bağımlı hâle gelmiştir. Bakınız Ford, Çin ve Hindistan gibi yeni gelişen büyük ülkelere yatırım düşünürken yepyeni bir otomobil tasarlamak yerine, mevcut Eskort veya KA modellerinin değişik versiyonlarını üretiyor. Her gün çeşitli ürünlerini kullandığımız Procter&Gamble şirketinin genç mühendisi, teknik yeteneklerini geliştirmenin ötesinde sağlam bir uluslararası iş tecrübesi kazanmadan şirketine genel müdür olamayacağını biliyor. Ekonomiden ve ticaretten sorumlu bakanlarımız ülkemizi küresel ekonomiyle bütünleştirmek ve daha güçlü konuma getirmek için, yeni pazarlar bulmaya, yabancı yatırımcıları anlayıp ikna etmeye çalışıyor. Kişisel yatırımcılar bile pozisyonlarına karar vermek için İMKB ile yetinmiyor, Nasdac, Nikkei, Cac endekslerine bakıyor. Yirmi yıl önce bunlar yoktu. Yarın bambaşka değerler ve ölçüler hayatımıza girecek. Parası olan güçlüdür Şu hâlde ülkeler, şirketler, yöneticiler gidişatı yönlendiren faktörleri iyi anlamalı ve işlerine nasıl yansıyacağını düşünmeliler. Küreselleşme dünyayı büyük bir köy olarak düşünmemizi gerektiren bağlar, bağımlılıklar toplamıdır. Mallar, hizmetler, sermaye, bilgi, kültürler sınır tanımadan akıp yerleşmektedir. Bu akımların ülkeler üzerinde, sektörler, şirketler ve meslekler üzerinde etkileri vardır. Artık uluslararası camiada kaç para ettiğinize bakılıyor. Küresel çapta ne kadar alışveriş yapıyorsanız, dünya piyasasına ne kadar para damgası vuruyorsanız gücünüz o! Ülkece dünya ile bağımız, karşılıklı bağımlılıklarımız artıyor. 1980 yılında beş milyar dolar civarında olan dış ticaret hacmimiz 2003 yılında 115 milyar dolara çıktı. 2024 yılında bir trilyon dolar neden olmasın? 25 yıl önce o rakamın küçüklüğünden utanacağımıza, "kendine yeterli ülke!" olmakla övünürdük. Bugün dünyaya entegre olmuş vaziyetteyiz. 115 milyar dolar bize o günlerle kıyaslanmayacak ölçüde ticarî, iktisadî, siyasî güç sağlamaktadır. Global oyunda vazgeçilmezliğimiz öne çıkmıştır. Yani bağımlılık arttıkça güçlenilen bir paradoksu yaşıyoruz. İdeoloji vurgunu kafalarda hâlâ hamaset ve kendine yeterli "Küba örneği" yaşıyor olabilir. Onlara Mao'nun "kendine yeterli!" Çin'i ile Deng Xiaoping'in 500 milyar dolar yabancı yatırım almış, tüm ülkelerin giriş kapılarını zorlayan bugünkü Çin'i kıyaslamalarını tavsiye ederiz. Ülke olarak geleceğimiz, irademize bağlı olmadan gelişen küresel değerleri anlayıp, kurumlarımızı yenileyebilmemize bağlı. Konuya devam edeceğiz.