Laikliğin tarifi pek mi zor?

A -
A +

Ülkemizde en çok tartışılan konu din ve siyaset ilişkisi. Bu tartışmaların odağını da "laiklik" ilkesinin anlamı ve Türkiye'ye mahsus uygulaması oluşturur. "Bürokratik" ve "beyaz" seçkinlerimiz sıtma nöbetine uğramışçasına laikliğin tehdit altında olduğu endişesiyle titrerler. Cumhuriyet boyunca konu gündemimizden hiç düşmedi. Düşecek gibi de görülmüyor. Bir sağırlar diyaloğudur gidiyor. Sağırlar diyaloğu diyoruz çünkü laiklik kavramı üstüne fikir birliğine varmış değiliz. Laikliğin felsefî, sosyolojik, siyasal ve hukukî anlamları ülkemizde karıştırılarak kullanılıyor (*). Meselenin evveliyatını araştırırken, rahmetli Ali Fuat Başgil hocanın 1960 darbesinden hemen sonra yayınlanan "İlmin Işığında günün meseleleri" kitabını buldum. O zamanlar bazı yerlerini işaretlemişim. Sanki bugün için yazılmış. Başgil hoca bakın ne diyor: "Din ile devlet kuvvetlerinin bir elde toplanmasını men eden laiklik fikri, bu iki kuvvet arasında herhangi bir rekabet ve düşmanlığı da men eder. Ve bu kuvvetlerin hayat yolunda iş birliği yapmalarını ister." "Esef ederiz ki, bizde laiklik böyle anlaşılmadı ve anayasanın 1928 ve 1937 tâdillerinden sonra, ortaya çıkan saf laiklikle iktifa edilmedi ve ileri gidildi. Halk Partisinin programında öteden beri yer almış bulunan (laiklik) tarif edilmeksizin ve şümul sahası gösterilmeksizin kelime olarak anayasaya konuldu..." s.110 "Bizde, seneler boyunca memleketin, adı ne olursa olsun, diktatörlük idaresinden kurtulamamasının sebeplerinden biri ve baş mesulü, 1937'de anayasaya giren ve baskı rejimini zarurî kılan birer kelime halindeki prensiplerdir". Yeni (1961) Anayasada laiklik, eskisinde olduğu gibi, kelime olarak değil, tarif olarak girmeli, hududu ve şümul sahası gösterilmelidir. Ancak bu şekilde, laiklik adına, yapılacak suiistimallerin önüne geçilebilir" s. 111 1990'lı yıllarda meclis başkanı olarak Sn. Cindoruk'un "anayasanın topyekûn gözden geçirilmesi, belirsizliklerin tarif edilmesi için" uğraştığını biliyoruz. Sn. Ecevit, Sn. Demirel de devri iktidarlarında aynı konuları defalarca vurguladılar. Yargıtay eski başkanı Sn. S. Selçuk sade vurguyla kalmadı "T.C. Devleti laik değil, laikçidir" dedi. Kuralların çiğnendiğini, yasakların sürdüğünü ekledi (**). Değişiklikler yapılamadı ise de, öküzün altında buzağı arayan da olmadı. Şimdi ne hikmetse Sn. Arınç "Tarifi olmayan laiklik kavramını gelin birlikte düşünelim. Kamu alanını millete dar etmeyen bir tarif bulalım, asırlık tartışmaları da bitirelim" deyince kıyamet koparılıyor! Laikliğin tarifini ve ülkemizde uygulanışını tartışmak istemeyenler kavramın "jakoben", "savaşçı", "dinsizlik", "resmî din", "aydın despotizmi", "laikçilik" vb. otoriter yorumlarını mı benimsiyorlar? Yoksa "tarifsiz kalsın, baskı aracı olsun" mu demek istiyorlar? Böyle değil ise ne demek istiyorlar? ....... (*) Geniş bilgi için: Mustafa Erdoğan; 1. Demokrasi Laiklik Resmî İdeoloji, 2. Türkiye'de Anayasalar ve Siyaset, Liberte Yayınları (**) S. Selçuk; Demokrasiye doğru, yeni Türkiye, s. 188

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.