"Başbakana erişemiyoruz", "bakanlarla istediğimiz kadar görüşemiyoruz" şikâyetlerinin ardından AK Parti'nin Kızılcahamam'da gerçekleştirdiği halvet toplantıları bazı soruları hatırlattı. Başbakana, bakanlara neden erişilemez? Randevu kuyrukları neden oluşur? Bakanların kapısı ne kadar açık, liderler ne kadar erişilir olmalı? gibi. Başbakan millete heyecan vermekte, toplumun enerjisini seferber etmekte ve başını yerden kaldırmasına yardım etmektedir. AK Parti bir umut gemisi olmuştur. Sayın Erdoğan Kutup yıldızı gibi referans olmak zorundadır. Bu konum yukarıda kalmayı, geniş ufukla bakmayı, ana hedefleri gözetmeyi gerektirir. Günlük işlere, sıradan uygulamalara asla tahammülü yoktur. Ama yukarının da bir sınırı var. Gövdenin sıcaklığını, tabanın sesini duyabilecek kadar. Hiç görüşülemeyen, erişilemeyen liderler zamanla tek adam, sonra da diktatör olurlar. Tek adamlar mutlaka kendi hırslarıyla oraya tırmanmazlar. Uşak toplumlar, yalaka çevreler de tek adamlar ve diktatörler üretir. 20. yüzyıl neden tek adamlar ve her cinsten diktatörler yüzyılı oldu dersiniz? Ve 21. yüzyılda neyin savaşı veriliyor? Kapıda kuyruklar oluşması, randevu için aylar sonuna gün verilmesi eğer doğruysa, tek ve alternatifsiz olmanın, yetki devretmemenin sonuçlarıdır. Ya da liderle gövde arasında kireçlenme vardır. O zaman yetkileri paylaşmak, yardımcılarına karar alma ve uygulama gücü vermek ve çevreyi aktif hale getirmek gerekir. Soframıza yerinmeden davet edebileceğimiz kadar bizden birisi diye düşündüğümüz sayın Erdoğan tek adamlığa özeniyor olamaz. Bendeniz milletvekillerinin başbakana her istediği zaman ulaşması fikrine katılmıyorum. Hiç süzgeç olmaz ise o makam yolgeçen hanına döner. Başbakan Kutup yıldızlığından sokak lâmbalığına iner. Ve millet yukarıda yeni bir lider aramaya başlar! Başbakanın zamanı daha mı çok? Başbakana her an ulaşmak isteyenlerin ellerine bir kalem alıp, birkaç basit hesap yapmalarını tavsiye ederim. 350 milletvekiliyle ayda bir özel görüşmeye kalksa, günde 15 eder. Bunlara bakanlarla, üst bürokratlarla, danışmanlarla, delegelerle, belediye başkanları ile görüşmeleri ekleyin. Sonra devredilemez resmî rutinleri, grup toplantılarını, Meclis oturumlarını, dış temasları, seyahatleri dahil edin. Telefon görüşmelerini unutmayın. Böylesine bir yoğunluğun ardından başbakana büyük işler için ne kadar zaman bıraktığınızı sorgulayın: Siz liderinizi yüceltiyor musunuz, yoksa sabote mi ediyorsunuz? Sizi bilmem, ama biz beş yılın sonunda seçime gidildiğinde şöyle davranacağız: Kendi aranızda kaç kere toplandığınıza, kaç yüz teke tek görüşme yaptığınıza, kaç bin özel iş bitirdiğinize hiç bakmayacağız. Başardığınız birer solukluk parıltıların hepsi çoktan sönmüş olacak. Biz ekonominin göstergelerine, AB ile nerede olduğumuza, işsizliğin azalma gösterip göstermediğine, gelir dağılımının ne yönde geliştiğine ve devletin ne kadar küçültülebildiğine bakacağız. Bundan sonrası sizin bileceğiniz iş. İster her gün binlerce kişiyle kucaklaşın, muhabbet edin. İsterseniz beş büyük işe kafa yorun!