Millet, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını istiyor...

A -
A +

Öncesini saymayacağım ama, nisan ve mayıs aylarında netameli günler geçirdik. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü adına çok ayıplar yaşadık. Alemi kendimize güldürdük. Abdullah Gül'ün Çankaya yolunu kesmek için "muhtıra" destekli "Cumhuriyet mitingleri" ve muhalefet partilerinin Meclis'i bloke etmeleri demokrasi adına kabul edilir şeyler değildi. Daha vahimi; Anayasa mahkemesinin 367 kararıyla demokratik sistemi tıkamasının da ötesinde son üç cumhurbaşkanının ve atamalarının meşruluğu tartışılır hâle düştü. Medya bu süreçte çok yara aldı dersem hafif kalır. Bir kısım medyanın ve kalemşorların 22 temmuz öncesinde yazdığı, çizdiği, boyadığı ile, 23 temmuzda ortaya çıkan tablo hiç örtüşmedi. Çok şapkalar düştü, kellikler, kepazelikler, beyin sığlıkları açığa çıktı. Masa başında toplumu dizayn etmekten, milleti kör, âlemi aptal sanmaktan bilmem ne zaman vazgeçecekler? Halkın yüzüne nasıl bakacaklar, sıkılmadan aralarında nasıl dolaşacaklar? Fırsat düştükçe yazmaya, vurgulamaya çalışırım: İnsanların, kurumların gerçek karakterini anlamak için reflekslerine bakınız diye. O vakitler makyajın örtemediği, gülücüklerin saklayamadığı otantik kaliteyi görme zamanıdır. Onları kaçırmayınız, yakalayınız derim. Çok eskiye gitmeye gerek yok. Yakın geçmişin kırılma anlarına bir bakalım: 28 Şubat'a giden yolda ne mene refleksler göstermişlerdi kimi kurumlar ve kişiler. Koşar adım katıldıkları "Derin brifinglerde" rejimin tehlikede olduğunu "hayretle ve şaşkınlıkla" görüp, kaleme sarılmışlardı. 27 Nisan sürecinde de aynı şeyi yaptılar onlar. "Cumhuriyet bekçileri"nin düdük sesiyle hemen uygun adıma geçtiler. "Gelecekte yer kapmak için" birbirleriyle yarıştılar. Kaçak güreşenler, "her ihtimale karşı" eğilip bükülenler, takıyye yapanlar... Koca Ragıp Paşa'nın "Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler" sözünü hatırlattı sergilenenler. Ama necip milletimiz engin basireti ile gördü, "Babıali kaşalotlarına" dönüp bakmadı bile. Seçimde öyle bir vurdu ki iktidar düğümünü çözmekle kalmadı, cumhurbaşkanlığı kördüğümünü de çözdü: "Uzlaşmaktan maksat, halkın iradesine uymaktır" dedi. Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkışı artık önlenemez. Bu mesele AK Parti'yi de, Gül'ün kendisini de aştı. Gül'ün adaylığı bir bakıma demokrasinin ateşle imtihanı hâline dönüştü. AK Parti Gül'den vazgeçse veya kendisi "çekildim" dese de olmaz artık. O zaman demokrasi dışı manevralar, siyaset dışı müdahaleler, toplum mühendisleri, halktan kopuk seçkinler kazanmış olacak ve demokrasi bir daha kaybedecektir. Milletin nezdinde artık Abdullah Gül 11. cumhurbaşkanı olmaya mecbur, hatta mahkûm. Demokrasimiz için böyle, millet iradesi için böyle. MHP milletin bu duruşunu iyi okumuş görünüyor. Bağımsızlar da olumlu sinyaller veriyor. Ümidimiz çok. Şimdi parlamentomuza düşen; vakit geçirmeden cumhurbaşkanımızı seçmek ve ülkenin bekleyen devasa iç ve dış meselelerine çözüm üretmektir. Yeni dönem milletimize ve tüm insanlığa hayırlı olsun. Değerli okuyucularım, ağustos ayında (bir düzine kitapla) tatile çıkıyorum. Allah nasip ederse tekrar buluşuncaya kadar hepinize sağlık ve âfiyet diliyor, hoşça kalın diyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.