Dünya nüfusunun beşte biri -bir milyar üç yüz milyonu- Müslüman. Halkının üçte ikisinden fazlası Müslüman olan ülkelerin sayısı 45. İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) bünyesinde 57 asıl, beş tane de gözlemci üye var. Bu rakamlar BM nezdinde azımsanmayacak bir güç oluşturuyor. Gelin görün ki, bunca devlet arasında demokrasiyle yönetilen tek ülke Türkiye. Birkaçı demokratik olduğunu ileri sürse de hepsi göstermelik. Seçimler güdümlü, hürriyetler kısıtlanmış, muhalefet bastırılmış. Aday olmak demek canından olmak demek. İktidarlar seçimle gelip, seçimle değişmiyor. Babadan oğula hânedânlar, krallar, şeyhlikler sürüp gidiyor. Bunlar değilse, darbeyle koltuğa oturmuş diktatörler. Eskiden bu coğrafyalarda Firavunlar ve Nemrutlar hüküm sürerdi. Gözünü budaktan sakınmayan uşakları tarafından korunurlardı. Ama tebaası onları "ilah" diye bilirdi! Şimdikiler çöreklendikleri ülkelerin levhasına "İslam" ya da "Cemahiriye" adını takmayı ihmal etmiyorlar. Böyle yaparak akıllarınca "tezkiye" oluyorlar! Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Gelişmişlik sıralamasında esamileri okunmuyor (Türkiye iki yüze yakın ülke arasında 90. sıralarda). Bunlardan ancak sekiz tanesi kısmen özgür. Yedi tanesinin adı dünyadaki en baskıcı 11 rejim arasında geçiyor! Gelir dağılımı çok dengesiz. Petrol şeyhleri ve hizmetçileri dünyanın en lüks hayatını sürerken, halkın çoğu günde birkaç dolarla sefil sürünüyor. Tembellik, verimsizlik, kalitesizlik, açlık, insan haklarından yoksunluk ve baskıcı rejimler, Okumasız-boş kafalar, fikirsiz-tefekkürsüz, sanatsız kalabalıklar, Çağdan, bilgiden, etkinlikten yoksun, düzensiz kurumlar, kurumsallaşamamış şirketler... Bunlar birbirinin hem sebebi, hem de sonucu. Böylesi ortamlardan ancak anarşist çıkar, terörist ürer, uşak yetişir. Güzellik ve kalite asla olmaz. Bu tablonun yüce dinimiz İslâmiyet'le ne ilgisi var? Hiç! Ama Hristiyan batı terör ve geri kalmışlık kabahatini Müslümanlığa yüklüyor. Sebep olanlar bu faturanın altından kalkamazlar. Müslümanlar bu lekeyi temizlemeli. Bir silkiniş gerekli. Aşağılanmaktan sıkılanlara "Ben Müslümanım" diyen devlet adamları, krallar, şeyhler, Kurumların başkanları, şirketlerin patronları, Bilgisiyle, ilgisiyle bir şeyler yapmak durumunda olan yazarlar, bilim adamları, sanatçılar. Analar, babalar, çocuklar... üç şeyi mutlaka yapmalıyız: * Önce İslâmiyeti (kulaktan dolma, nenemizin ninnisinden kalma değil) doğru öğrenmeli, bilerek yaşamalıyız. "Kul haklarını" gözetmeli, İslâm ışığını tüm karanlık noktalara tutmalıyız. * Sonra çağın bilgi ve teknolojisi ile donanıp, devleti şeffaf, şirketleri etkin kılmalıyız. * Ve nihayet "ifade hürriyetini" ülke ve evrensel çapta savunmalıyız. O zaman ne zorbalık ne de istismar kapalı kalır, sömürünün suyu kesilir, diktatörler barınamaz. Teröristler kullanacak malzeme, Batı çamur atacak bahane bulamaz. İKÖ demokrasiyi ve insan haklarını yaygınlaştırma misyonu üstlenebilir. Medeniyetler ittifakına da zemin hazırlayacak böyle bir çalışmanın çok destek göreceğine inanıyorum. Bize göre cihad bu. Serserilerin çapulculuğu değil! Bütün okuyucularımın Mîrâc Kandilini tebrik eder, hayırlar niyaz ederim.