Mutlu olmak kendi elimizde

A -
A +

Seminerlerimde insanlara "Hayattan ne bekliyorsunuz?" sualini sıkça sorarım. Cevapları birkaç kelimeyle özetlemek mümkün: Servet edinmek, itibar kazanmak, meşhur olmak, çoluk çocuk sahibi olmak, eser vermek, eğlenmek, zevk almak. Bunların anlamını açar ve sorgularsak geriye iki kelimecik kalır: Başarmak ve mutlu olmak. Başarıyı bile mutlu olmak için istediğimiz düşünülürse, hayattan beklediğimiz asıl şeyin mutluluğu yakalamak olduğu sonucuna varırız. Ama mutluluğun ne olduğu ve kendilerini ne kadar mutlu hissettikleri sorusunun cevabı kolayca gelmez. Çünkü mutluluğun ne olduğu, ondan ne anlaşılması gerektiği hususu pek düşünülmemiştir. Ama konu irdelendikçe insanların istedikleri kadar mutlu olamadıkları ortaya çıkar... İnsanlar acaba neden mutlu olamıyorlar? Zamanı anlamak ve değerlendirmek İnsanların kendilerini mutlu hissetmeleriyle, stres ve sıkıntı içinde yaşamaları zamanlarını algılama ve kullanma biçimleriyle doğrudan ilgili. Yani mutluluğu veya mutsuzluğu bir bakıma kendimiz üretiyoruz. "Vakit nakittir", "çok çalışmalıyız" gibi birkaç tekerleme söz zamanı anladığımızı, başarıyı hazırladığımızı göstermez. İnsanların yaptığı en büyük yanlış zamanı saatle ölçülen kronolojik "tik tak"lardan ibaret sanmalarıdır. Bir, iki, üç.. dün, bugün, yarın serisi zamanı anlamaya yetmez. Öyle olsaydı hepimizin kolunda, masasında, odamızın duvarında, bilgisayarın köşesinde, şehrin meydanında, arabanın kadranında saat var. Kıraathaneler saatli, ama mutsuz insanlarla dolu! Oysa dokularımızın, organlarımızın, iç içe girmiş vücut sistemlerimizin karşılıklı etkileşimleri ile, kalp atışlarımızla yaşadığımız bir biyolojik saat var. Kendimizi iyi, zinde, hazır hissetmemiz veya yorgun ve verimsiz görünmemizin kolumuzdaki saatle değil, biyolojik ritmimizle doğrudan ilgili. Yoğun bilgi ve ileri teknoloji ile desteklenen 60 dakika, cahil kafanın köhnemiş metotlarla bir saat harcamasına eşdeğer tutulabilir mi? Enformatik zaman diye bir kavrama ihtiyaç duymuyor muyuz? Ya derûnî zaman ne ola? Hayatın akışından, yaprağın düşüşünden, suyun vuruşundan mânâ imbikleyen şâirin, kayanın içindeki resmi gören heykeltıraşın duygu derinliklerini ne ile ifade edeceğiz? Asırlar sonrasına kubbeler çatan mimarın kalp vuruşları, bir duygu ânında semaya açılmış yakarışları, tarihin seyrini değiştiren ilhâm ânındaki sezişleri saatin düz, kronolojik 'tik tak'larından ibaret mi göreceğiz? Şimdilerde "zamanı yönetmek" modası aldı gidiyor. Üç saatlik bir seminerle, yarım saatlik konferansla insanlar şıp diye mutlu ve başarılı olmanın sırrını öğrenmeye koşuyorlar. Bu insanlara nasıl anlatmalı ki; biriktirilemeyen, durdurulamayan, yavaşlatılıp hızlandırılamayan, ödünç alınamayan, satılamayan zaman yönetilemez! O kendi ritminde akıp giden bir fırsatlar zinciridir. Biz ancak alışkanlıklarımızı değiştirip, kendimizi yönettiğimiz ölçüde zamanı değerlendirebiliriz! Doğru zamanlarda doğru şeyler yaptığımız ölçüde de başarılı ve mutlu oluruz. Bu da yaptıklarımızı yazmakla, yazdıklarımızı süzüp ayıklamakla, doğru ve değerli bildiklerimizi ısrarla yapmakla mümkün. Yani kendimize bağlı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.